bulgu

listen to the pronunciation of bulgu
Turkish - English
discovery
finding

Most scientists think little of his finding. - Çoğu bilim adamı, onun bulgusunun birazını düşünür.

Those findings match my own observations. - O bulgular benim kendi gözlemlerimle eşleşiyor.

evidence
trouvaille
indication
find

Most scientists think little of his finding. - Çoğu bilim adamı, onun bulgusunun birazını düşünür.

My findings suggest that that is not the case. - Benim bulgularım durumun böyle olmadığını gösteriyor.

discovery, finding
finding, find; discovery
symptom
verity
bulgu niteliğinde
symptomatic
bulgular
(Politika, Siyaset) findings

Here are the findings of our report. - İşte raporumuzun bulguları.

I asked Tom to confirm my findings. - Tom'un bulgularımı tasdik etmesini istedim.

arkeolojik bulgu
archaeological find
bilimsel bulgu
scientific finding
tıbbi bulgu
medical evidence
Turkish - Turkish
Vücuttaki işlevsel bir bozukluğun, hastalığın belirlenmesine yarayan olgu veya olay, araz, semptom
Var olduğu hâlde bilinmeyeni bulup ortaya çıkarma işi ve bu işin sonunda elde edilen şey
Araştırma verilerinin çözümlenmesinden çıkarılan bilimsel sonuç, netice
semptom
bulgu
Favorites