I was born in Italy, therefore I am very handsome.
- İtalya'da doğdum, bu nedenle çok yakışıklıyım.
Tom is one of Tatoeba's sacred icons. Therefore, he is untouchable.
- Tom, Tatoeba'nın en kutsal simgelerinden biridir. Bu nedenle, o dokunulmazdır.
By the way, do you play the violin?
- Bu arada, keman çalar mısın?
By the way, did you hear that Mary quit her job?
- Bu arada, Mary'nin işinden ayrıldığını duydun mu?
Meat is expensive nowadays.
- Et bu günlerde pahalı.
Tom and Mary never see each other nowadays.
- Tom ve Mary bu günlerde asla birbirlerini görmüyorlar.
I would therefore like to draw attention to the Report of the Committee on Invisible Members of Parliament.
- Bu sebeple, Komite'nin Parlamento'nun Görünmez Üyeleri hakkındaki raporuna dikkat çekmek isterim.
I don't know if we can help Tom this time.
- Bu kez Tom'a yardım edip edemeyeceğimizi bilmiyorum.
This time I'll try it.
- Bu kez onu deneyeceğim.
Tom thinks it would be better not to change dollars into yen at this time.
- Tom bu sefer doları yene çevirmemenin daha iyi olacağını düşünüyor.
I can't make it this time.
- Bu sefer onu yapamam.
For this reason, I cannot go with you.
- Bu nedenle, seninle gidemem.
For this reason, no one can blame Tom.
- Bu nedenle, Tom'u hiç kimse suçlayamaz.
It is for this reason that he left school.
- O bu yüzden okulu bıraktı.
History books write that after the Mongol invasion of Baghdad, many books were thrown into the Tigris River and therefore the colour of the river turned blue with the ink of books.
- Tarih kitapları Moğolların Bağdat'ı işgalinden sonra birçok kitabın Dicle Nehri'ne atıldığını ve bu yüzden nehrin renginin kitapların mürekkebiyle maviye döndüğünü yazıyor.
They have a growing population; therefore they need more and more food.
- Onlar artan bir nüfusa sahip, bu yüzden çok daha fazla yiyeceğe ihtiyaçları var.
Meanwhile, time is running out.
- Bu arada, zaman tükeniyor.
Meanwhile, you can stay with us.
- Bu arada, bizimle kalabilirsin.
Many women pursue higher education and careers, thus delaying marriage and childbirth.
- Birçok kadın yüksek öğretime ve kariyere devam ediyor, bu nedenle evlilik ve doğum gecikiyor.
Thus fought the Okinawan people.
- Bu nedenle Okinava insanları savaştı.
Can a two-year-old boy run that fast?
- İki yaşındaki bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi?
That's enough for today!
- Bugünlük bu kadar yeter.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
That's why I don't understand.
- İşte bu yüzden anlamıyorum.
That's why we're here.
- İşte bu yüzden buradayız.
Such incidents are quite common.
- Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.
I'm a high school graduate so I am that much able to answer high school problems and such.
- Ben lise mezunuyum yani ben lise problemlerini ve bu gibi şeyleri cevaplayabilirim.
What should I do in the meantime?
- Bu arada ne yapmalıyım?
What would you like to do in the meantime?
- Bu arada ne yapmak istersiniz?
Incidentally, I have to tell you something.
- Bu arada sana bir şey söylemek zorundayım.
He gone, Mary remained thus alone in this sentence.
- O gitti, bu yüzden Mary bu cümlede yalnız kaldı.
Thus, the ethical issue remains: Should cigarette makers be allowed to target global markets?
- Bu yüzden, etik sorun devam ediyor: sigara üreticilerine hedef küresel pazarlara izin verilmeli mi?
Uranus tilts over so far on its axis that it rotates on its side. Because of this, its poles are sometimes pointed almost directly at the Sun.
- Uranüs, ekseninde çok fazla yana yatar öyle ki yan tarafı etrafında döner. Bu yüzden, kutupları bazen neredeyse direk güneşi işaret eder.
She is an adult, so you should treat her accordingly.
- O bir yetişkin, bu yüzden ona ona uygun davranmalısın.
I think that's why Tom doesn't have any friends.
- Bence bu nedenle Tom'un hiç arkadaşı yok.
That's why I share this news.
- Bu nedenle bu haberi paylaşıyorum.
Is it this hot every day?
- Her gün bu kadar sıcak mı?
Never be this late again.
- Asla tekrar bu kadar geç kalma.
That's it. I've done all I can do.
- Bu kadar. Elimden gelen her şeyi yaptım.
That's it. I'm not lending you any more money.
- Bu kadar. Sana daha fazla ödünç para vermiyorum.
I'm happy to see so many friendly faces.
- Bu kadar çok dost yüzler görmekten mutluyum.
I wish we didn't have so many problems.
- Keşke bu kadar çok sorunumuz olmasa.
I have nothing to say in this regard.
- Bu konuda söyleyecek hiç bir şeyim yok.
Such toys have a bad influence on children.
- Bu tür oyuncakların çocuklar üzerinde kötü bir etkisi var.
There is no excuse for such behavior.
- Bu tür bir davranış için hiçbir gerekçe yoktur.
I hereby declare the opening of the Olympic Games.
- Bu vesile ile Olimpiyat Oyunlarının açılışını ilan ediyorum.
The word is frequently used in this sense.
- Sözcük sık sık bu anlamda kullanılır.
I got up an hour ago and in the meantime I've brushed my teeth, washed and shaved myself and done my morning gymnastics.
- Ben bir saat önce kalktım ve bu arada dişlerimi fırçaladım ve tıraş oldum ve sabah cimnastiğimi yaptım.
What can I do in the meantime?
- Bu arada ne yapabilirim?
I don't know what Tom does nowadays.
- Tom'un bu aralar ne yaptığını bilmiyorum.
I'm very busy at this time.
- Bu aralar çok meşgulüm.
I have no comment at this time.
- Bu aralar yorumum yok.
I don't know what Tom does nowadays.
- Tom'un bu aralar ne yaptığını bilmiyorum.
The baby is growing teeth now.
- Bebek diş çıkarıyor bu aralar.
I don't think this was such a good idea.
- Bunun bu denli iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.
We're on pretty shaky ground as it is.
- Bu durumda halimizin ne olacağı çok belirsiz.
I wish I could go with you, but as it is, I can't.
- Keşke seninle gidebilsem ama bu durumda, gidemem.
You don't have to give yourself such airs.
- Bu kadar çalım satmak zorunda değilsin.
Stop being such dolts.
- Bu kadar aptal olmayı bırak.
I'm not sure I can be all that much help.
- Bu kadar çok yardım edebileceğimden emin değilim.
I'm not going to eat that much.
- Bu kadar fazla yemeyeceğim.
I will side with you just this once.
- Sadece bu kez yanında olacağım.
I want a wife and children, and so I need a house.
- Bir eş ve çocuk istiyorum ve bu nedenle bana bir ev lazım.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
He was born in England, and therefore speaks English.
- İngiltere'de doğmuş ve bu nedenle İngilizce konuşuyor.
We want to re-tile our terrace and therefore removed the tiles with a power hammer yesterday.
- Terasımızı yeniden döşemek istiyoruz ve bu nedenle dün bir çekiçle fayansları çıkardık.
That being the case, he had little to say.
- Bu nedenle, onun söyleyecek çok az şeyi vardı.
Everybody makes mistakes. That's why they put erasers on pencils.
- Herkes hatalar yapar, bu sebeple onlar kurşun kalemlere silgiler koyarlar.
If you combine them in this way, you get a 14 port USB hub.
- Bunları bu şekilde birleştirirsen; 14 girişli bir USB çoklayıcı elde edersin.
I solved the problem in this way.
- Sorunu bu şekilde hallettim.
I got up an hour ago and in the meantime I've brushed my teeth, washed and shaved myself and done my morning gymnastics.
- Ben bir saat önce kalktım ve bu arada dişlerimi fırçaladım ve tıraş oldum ve sabah cimnastiğimi yaptım.
So, what do we do in the meantime?
- Öyleyse, bu arada ne yaparız?
I've been spending a lot of time studying for IT certifications recently.
- Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
In this case, 100 euro please.
- Bu durumda, 100 € lütfen.
The rule holds good in this case.
- Kural bu durumda geçerlidir.
I'll burn the midnight oil tonight.
- Bu gece geç vakte kadar çalışacağım.
The weather will be good tonight for sure.
- Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.
I will never forget this night!
- Bu geceyi hiç unutmayacağım!
This night belongs to the fireflies and the bats—and the werewolves.
- Bu gece ateşböcekleri ve yarasalar ve kurtadamlara aittir.
This day will go down in history.
- Bu gün tarihe geçecek.
I've dreamed of this day.
- Bu günün hayalini kurdum.
I can't eat this much food.
- Bu kadar fazla yemek yiyemem.
I never knew swimming could be this much fun.
- Yüzmenin bu kadar çok eğlenceli olabileceğini bilmiyordum.
We can't leave him like this.
- Biz onu bu şekilde bırakamayız.
The Bible has it written like this.
- İncil bunu bu şekilde yazmıştır.
I've always done it that way.
- Bunu her zaman bu şekilde yaptım.
I don't think people actually say it that way anymore.
- İnsanların artık gerçekten bu şekilde söylediklerini sanmıyorum.
There will be an economic crisis at the end of this year.
- Bu yılın sonunda bir ekonomik kriz olacak.
I've worn out two pairs of shoes this year.
- Bu yıl iki çift ayakkabı eskittim.
The accident happened in this manner.
- Kaza bu şekilde oldu.
I noticed, among other things, that he was drunk.
- Bu arada onun sarhoş olduğunu fark ettim.
Among other things, I don't know the recent members, nor their new songs at all.
- Bu arada ben son üyeleri, ne de onların yeni şarkılarını biliyorum.
The weather today is great, but lately it's been raining all the time.
- Bugün hava harika fakat bu günlerde hep yağmur yağdı.
Kuniko has never drunk so much before in her life.
- Kuniko hayatında daha önce hiç bu kadar çok içmedi.
Don't make so much noise.
- Bu kadar gürültü yapmayın.
I fall behind him in this respect.
- Bu konuda onun gerisinde kaldım.
All right, what's this about?
- Pekala, bu ne hakkında?
What's this made from?
- Bu neyden yapılmıştır?
I'll make an exception just this once.
- Bu seferlik bir istisna yapacağım.
I will lend you money just this once.
- Sadece bu sefer sana ödünç para vereceğim.
You are as stubborn as a mule! For once, accept that she is right.
- Bir katır kadar inatçısın! Bu sefer onun haklı olduğunu kabul et.
From this aspect, therefore, the whole of economics can be reduced to a single lesson, and that lesson can be reduced to a single sentence.