Buz makinesi arızalı.
- The ice machine is broken.
Arızalı saat hemen onarılmalıdır.
- The clock that got broken must be repaired right away.
Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.
- He got a broken jaw and lost some teeth.
Röntgen filminde iki kırık parmak görünüyordu.
- The x-ray showed two broken fingers.
Nakliye sırasında kırılmış olmalı.
- It must have been broken during shipping.
Piyano tellerinden birisi kırılmış.
- One of the piano strings is broken.
Bozuk radyoyu tamir edebilir misin?
- Can you fix the broken radio?
O, bozuk bir kamera buldu.
- He found a broken camera.
Bana, saatim bozulmuş gibi geldi.
- It occurred to me that my watch might be broken.
O makinede bir şey bozulmuş olmalı.
- Something on that machine must be broken.
Tutulmamış bir söz hiç verilmemesinden daha iyidir.
- Better a broken promise than none at all.
Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
- Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.
- He got a broken jaw and lost some teeth.
Yedi yıllık savaş esaretinden sonra Tom çökmüş bir adamdı.
- After seven years of wartime captivity, Tom was a broken man.
Onlar zayıftı ve ruhen çökmüştü.
- They were weak and broken in spirit.
Oh man! That is just broken!.
I think my shaver is broken.
The bankruptcy and divorce, together with the death of his son, left him completely broken.
Tomorrow broken skies.
A dog bit my leg and now the skin is broken.
My arm is broken.
It must have been broken during shipping.
- It must've been broken during shipping.
If it ain't broke, don't fix it.
- If it isn't broken, don't fix it.