Definition of broken} in English Turkish dictionary
- broken
- {s} arızalı
Buz makinesi arızalı.
- The ice machine is broken.
Arızalı saat hemen onarılmalıdır.
- The clock that got broken must be repaired right away.
- broken
- {s} kırılmış
Sanırım bacağım kırılmış olabilir.
- I think my leg might be broken.
Bir parça kırılmış cama bastım.
- I stepped on a piece of broken glass.
- broken down
- {s} çökük
- broken
- bozuk
Benim televizyon bozuk.
- My television is broken.
Benim masa saati bozuk gibi görünüyor.
- My clock seems to be broken.
- broken
- {s} kırık
O benim evin kırık penceresini tamir etti.
- He repaired the broken window of my house.
Bu kırık pencereden o sorumludur.
- She is responsible for this broken window.
- be broken
- kırılmak
- broken
- {s} ihlâl edilmiş
- broken
- {s} kesik
- broken
- (Dilbilim) aksamalı
- broken
- haleldar
- broken
- taşlı
- broken
- bozulmuş
Ben sözleşmeyi bozulmuş olarak görüyorum.
- I regard the contract as having been broken.
O makinede bir şey bozulmuş olmalı.
- Something on that machine must be broken.
- broken back
- geri kırık
- broken down
- düşkün
- broken into pieces
- un ufak olmak
- broken into small pieces
- ufalanmak
- broken stone
- kırmataş
- broken
- bozuk konuşma
- broken
- bozuk yazı
- broken
- çiğnenmiş
- broken
- ezik
- broken
- uyulmamış
- broken
- tutulmamış
Tutulmamış bir söz hiç verilmemesinden daha iyidir.
- Better a broken promise than none at all.
- broken
- engebeli
- broken
- yarım kalmış
- broken
- bölünmüş
- broken
- kolu kanadı kırık
- broken
- {f} kır
Bu pencere kim tarafından kırıldı?
- By whom was this window broken?
Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
- Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
- broken English
- bozuk ingilizce
- broken account
- kesilen hesap
- broken down
- {f} bozul
Arabası bozulmamış olsaydı Tom şimdiye kadar burada olurdu.
- Tom would've been here by now if his car hadn't broken down.
Tom bozulan traktörüne yeni bir parça almak için kasabaya gitti.
- Tom drove into town to get a new part for his broken down tractor.
- broken home
- parçalanmış kodak
- broken home
- yıkılmış yuva
- broken line
- kırık çizgi
- broken period interest
- ara faiz
- broken reed
- ipi ile kuyuya inilmez kişi
- broken-down
- bitkin
- broken-down
- çökük
- broken-down
- bozulmuş
- broken-down
- çürük
- broken-down
- bozuk
- broken-down
- işi bitmiş
- broken
- kırık eksik
- broken away from
- kaçıp kurtulmakkopmak
- broken away from
- uzak kırık
- broken bones
- kırık kemikler
- broken chords
- kırık telleri
- broken cloud
- yer yer açık bulut
- broken down
- işi bitmiş
- broken down into
- aşağı ayrılır
- broken heart
- kırık kalp
Zaman tüm kırık kalpleri iyileştirir.
- Time heals all broken hearts.
- broken hearted
- kalbi kırık
- broken law
- kırık hukuk
- broken man
- kırık adam
- broken of
- kırık
- broken open
- açık kırık
- broken rib
- Kırık kaburga
- broken rice
- (Gıda) Kırık pirinç
- broken sky
- parçalı gökyüzü
- broken string
- kopmuş tel
- broken up with
- ayrılmak
- broken up with
- ile kırık
- broken word
- bölünmüş sözcük
- Broken English
- {i} bozuk İngilizce
- Broken English
- (isim) bozuk İngilizce
- broken
- yarılmış
- broken
- ruhça ve bedence zayıf düşmüş
- broken
- {s} dilbilgisi kurallarına uymayan bir yabancının
- broken
- parçaları kırılmış ihlâl edilmiş
- broken
- {s} parçalanmış
- broken
- {s} yıkılmış
- broken
- inkıtaa uğramış
- broken
- {s} (kötü bir olaydan sonra) umudunu yitirmiş
- broken
- fena ko
- broken
- terbiye edilmiş bozuk
- broken
- yarık
- broken
- yer yer kesilmiş
- broken
- {s} çökmüş
Onlar zayıftı ve ruhen çökmüştü.
- They were weak and broken in spirit.
Yedi yıllık savaş esaretinden sonra Tom çökmüş bir adamdı.
- After seven years of wartime captivity, Tom was a broken man.
- broken arch
- (Mimarlık) kırıkkemer
- broken arch
- (İnşaat) kırık kemer
- broken back transition
- kırık düzlemli tranzisyon
- broken cadence
- (Muzik) kırık durgu
- broken coke
- kırılmış kok
- broken coke
- kırma kok
- broken down
- {s} çökmüş
- broken down
- {s} bozulmuş
- broken down
- {s} bitkin
- broken down
- {s} bozuk
Taninna'yı okula götüremem. Arabam bozuk.
- I cannot drive Taninna to school. My car is broken down.
- broken down
- {s} yıkılmış
- broken ground
- kırıklı formasyon
- broken hearted
- kederli
- broken joint
- taşkesmesi derz
- broken line
- (Otomotiv) kesik yol çizgisi
- broken line graph
- (Matematik) kırık çizgi grafiği
- broken line graph
- (Matematik) kırık çizgi çizeneği
- broken lot
- (Ticaret) lot altı (hisse senetleri)
- broken number
- kesir
- broken off
- kopuk
- broken pediment
- (İnşaat) kesik alınlık
- broken pediment
- (İnşaat) kırık alınlık
- broken pediment
- (İnşaat) kırma alınlık
- broken reed
- (deyim) güven vermeyen kimse
- broken roof
- (İnşaat) çatı katı
- broken rule
- kırık çizgi
- broken section
- kırık kesit
- broken sky
- (Meteoroloji) parçalı çok bulutlu
- broken sliding surface
- kırıklı kayma sathı
- broken stowage
- (Askeri) İSTİF HARCI: Bak. "filler cargo "
- broken terrain
- (Askeri) Engebeli arazi
- be broken into pieces
- un ufak olmak
- be broken into small pieces
- ufalanmak
- being broken down
- düşkünlük
- set and bind up a broken bone
- (Tıp) kırık sarmak
- to be broken into small pieces
- ufalanmak
- A broken heart will never be mended
- (Atasözü) El yarası geçer, dil yarası geçmez
- a broken reed
- k. dili güvenilmez kimse/şey
- be broken to smithereens
- paramparça olmak
- distinctive area of broken terrain
- Kırık arazinin farklı alanda
- frame got broken
- çerçevesi kırık var
- get broken
- kırılmış olsun
- heart-broken
- kalp kırık
- house broken
- Tuvalet eğitimi almış (evde beslenen hayvanlar için)
- made to be broken
- kırılmaması için yapılmış
- be all broken up over
- -den dolayı çok üzgün olmak
- be all broken up over
- -den çok üzgün olmak
- be broken to
- paramparça olmak
- being broken
- parçalanma
- being broken down
- bozukluk
- die of a broken heart
- kahrından ölmek
- i have broken my arm
- kolumu kırdım
- i have broken my leg
- bacağımı kırdım
- my baggage is broken, and some things are missing
- bagajım kırılmış ve bazı şeyler eksik
- my suitcase is broken, and some things are missing
- valizim kırılmış ve bazı şeyler eksik
- my suitcase is broken, and some things are missing
- (fiil)lizim kırılmış ve bazı şeyler eksik
- the boiler is broken
- sıcak su deposu bozuldu
- the door is broken
- kapı kırılmış
- the freezer is broken
- dondurucu bozuldu
- the kettle is broken
- çaydanlık bozuldu
- the lamp is broken
- lâmba bozuldu
- the lock is broken
- kilit kırılmış
- the washing machine is broken
- çamaşır makinesi bozuldu
- the winder is broken
- kurgusu kırıldı
- this is broken
- bu kırık
- wind broken
- soluk soluğa kalmış [(Zooloji) ]
- wind broken
- sık soluyan