Öğle yemeğini getirmek zorunda değilsin.
- You do not have to bring your lunch.
Oğlumu ofisinize getirmek zorunda mıyım?
- Do I have to bring my son to your office?
O, tartışmak istediğim başka bir konuya getirir.
- That brings up another point I'd like to discuss.
Bana dergileri getir.
- Bring me the magazines.
Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.
- In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon.
The new company director brought a fresh perspective on sales and marketing.
The closer Jones can really bring it.
... And our Knowledge Graph, which you saw, really brings that a ...
... So Grameen Foundation brings people in with cell phones to ...