Mutlu, çok parlak ve erken görünüyorsun.
- You look happy, so bright and early.
En parlak olanı şu küçük yıldızdır.
- That small star is the brightest.
Onun odası aydınlıktı.
- His room was brightly lit.
Benim bürom seninkinden çok daha aydınlıktır.
- My office is significantly brighter than yours.
O onlardan daha zeki.
- He's brighter than they are.
Sınıfında en zeki öğrencidir.
- He is the brightest in the class.
İşler daha canlı görünüyor.
- Things are looking brighter.
Bu sabah canlı ve parlaksın.
- You are bright and glowy this morning.
O, parlak renkli kuşlar, çiçekler ve yapraklar gördü.
- He saw brightly-colored birds, flowers and leaves.
Çiçekler parlak ve renkliydi.
- The flowers were bright and colourful.
Ay ışıl ışıl parlıyordu.
- The moon was shining brightly.
Işıl ışıl gülümseyen anne, bebeğine elini uzattı.
- The mother extended her hand to her baby, smiling brightly.
Tom senden daha akıllı.
- Tom is brighter than you are.
Bu çocuklar çok akıllı ve çok yetenekli.
- These kids are so bright and so talented.
Mumlar odayı aydınlatıyor.
- The candles made the room bright.
Benim bürom seninkinden önemli ölçüde daha aydınlıktır.
- My office is significantly brighter than yours.
Mutlu, çok parlak ve erken görünüyorsun.
- You look happy, so bright and early.
Dükkanlar, parlak oyuncakları ve yeşil dallarıyla neşeli görünüyor.
- The shops look merry with their bright toys and their green branches.
Bu gece ay parlak bir şekilde parlıyor.
- The moon is shining brightly tonight.
Güneş parlak bir şekilde parladı.
- The sun shone brightly.
Bahçe çiçekleri ile görkemli.
- The garden is bright with flowers.
Your brights are on.
Could you please dim the light? It's way too bright.
Definition A person whose world view is free of supernatural and mystical elements. The ethics and actions of a bright are based on a naturalistic world view. (2003, Paul Geisert and Mynga Futrell).
Ah, God, Corley replied, sure I couldn't teach in a school, man. I was never one of your bright ones, he added with a half laugh.