Tom would've been here by now if his car hadn't broken down.
- Arabası bozulmamış olsaydı Tom şimdiye kadar burada olurdu.
My TV has broken down.
- Televizyonum bozuldu.
Two great civilizations slowly fell into decay.
- İki büyük medeniyet yavaş yavaş bozuldu.
Food decays quickly in hot weather.
- Yiyecek sıcak havada çabuk bozulur.
Don't eat me, gray wolf, I'll sing a song for you.
- Bozkurt, beni yeme, senin için bir şarkı söylerim.
My sleep cycle has been disrupted.
- Benim uyku döngüm bozuldu?
At the meeting he monopolized the discussion and completely disrupted the proceeding.
- Toplantıda o, tartışmayı tekeline aldı ve davayı tamamen bozdu.
Tom wondered why Mary seemed so depressed.
- Tom Mary'nin neden çok morali bozuk göründüğünü merak ediyordu.
Maria took the metro, since her car broke down.
- Maria arabası bozulduğu için metroya bindi.
The party in power is corrupt, but the opposition is little better.
- İktidar partisi bozulmuş fakat muhalefet biraz daha iyi.
For some reason the message text was corrupted, so I restored it before reading.
- Her nasılsa mesaj bozulmuş, bu yüzden okumadan önce düzelttik.
These foreign words are corrupting our beautiful language.
- Bu yabancı kelimeler güzel dilimizi bozuyor.
Sami's vision was severely impaired.
- Sami'nin görüşü ciddi şekilde bozulmuştu.
Tom ate some spoiled food and became sick.
- Tom biraz bozulmuş yiyecek yedi ve hastalandı.
When I opened the refrigerator, I noticed the meat had spoiled.
- Buzdolabını açtığımda, etin bozulduğunu gördüm.
I'm not spoiling their view.
- Ben onların manzarasını bozmuyorum.
You're spoiling the mood.
- Sen ruh halini bozuyorsun.
What should I do if I'm attacked by a grizzly bear?
- Bir bozayı tarafından saldırıya uğrarsam ne yapmalıyım?
Layla thinks that a dingo is as big as a grizzly.
- Leyla bir dingonun bir boz ayı kadar büyük olduğunu düşünüyor.
He has some cognitive impairment.
- Onun biraz bilişsel bozukluğu var.
Sami's vision was severely impaired.
- Sami'nin görüşü ciddi şekilde bozulmuştu.
Tom ate some spoiled food and became sick.
- Tom biraz bozulmuş yiyecek yedi ve hastalandı.
She has spoiled her work by being careless.
- Dikkatsizliği ile işini bozdu.
The morals of our politicians have been corrupted.
- Siyasetçilerimizin ahlakı bozuldu.
Public morals have been corrupted in this town.
- Genel ahlak bu kasabada bozulmuş.
Don't worry. Your joke did not really discomfit me.
- Endişelenme. Şakan beni gerçekten bozmadı.