bozmak

listen to the pronunciation of bozmak
Turkish - English
{f} ruin

I would've told you earlier, but I didn't want to ruin dinner. - Sana daha önce söylerdim ama akşam yemeğini bozmak istemedim.

I don't want to ruin Tom's holiday. - Tom'un tatilini bozmak istemiyorum.

break

Tom told Mary that he wanted to break off the engagement. - Tom Mary'ye nişanı bozmak istediğini söyledi.

We want to break off this negotiation. - Biz bu müzakereyi bozmak istiyoruz.

spoil

I don't want to spoil the surprise. - Sürprizi bozmak istemiyorum.

I wouldn't want to spoil the surprise. - Sürprizi bozmak istemiyorum.

cash
corrupt
damage
change
disrupt
vitiate
disorder

Prostitution, gambling, the use of narcotic substances, drunkenness, disorder, and all other illegal activities are STRICTLY FORBIDDEN. - Fahişelik, kumar, uyuşturucu madde kullanımı, sarhoşluk, düzeni bozmak ve diğer yasadışı etkinlikler kesinlikle yasaklanmıştır.

put to shame
to spoil, to ruin, to disrupt, to upset, to mar, to decompose, to decay, to rot, to frustrate, to undo, to demolish; to taint, to adulterate; to disarrange, to disorder; to flatten, to flummox, to disconcert, to mortify, to humiliate, to embarrass, to sco
to change, break (a specified amount of money) into smaller units
wreck
exchange
to change, exchange (a specified amount of money) for another currency
disappoint
whittle off
to rip out the seams of (a garment) or to cut up (a garment) (so that it can be remade)
to deflower, deprive (a woman) of her virginity
break down
put out of action
violate
to have (something) on the brain, be too wrapped up in: Aklını seksle bozdu. He's got sex on the brain
to embarrass, discomfit, discountenance
upset
to upset, spoil (plans, a system)
(for the weather) to turn nasty, get cold, stormy, or snowy
whittle down
to upset (one's stomach)
discomfit
adulterate
to complete the harvest in, harvest everything in (a specified place)
to mess up, make a mess of (a place)
undo
whittle away
unmake
to spoil, ruin; to harm, damage; to mar; to impair
(Askeriye) to defeat (a unit) decisively, rout
law to abrogate; to quash; to overturn
to violate (an agreement)
{f} impair
{f} mess
{f} murder
{f} abash
{f} abolish
{f} deteriorate
{f} affect
{f} confound
{f} thwart
{f} blemish
{f} contaminate
{f} sour
(deyim) fuck up
humiliate
cloud
rupture
bungle
finish
decompose
trim
check off
shadow
scuttle
(Ticaret) impairment
muddle
overrule
turn
strike
scramble
boz
{i} grizzle
boz
{s} gray

Don't eat me, gray wolf, I'll sing a song for you. - Bozkurt, beni yeme, senin için bir şarkı söylerim.

sinirini bozmak
annoy
bozma
cancel
sinir bozmak
annoy
biçimini bozmak
distort
biçimini bozmak
deform
boz
disrupted

At the meeting he monopolized the discussion and completely disrupted the proceeding. - Toplantıda o, tartışmayı tekeline aldı ve davayı tamamen bozdu.

My sleep cycle has been disrupted. - Benim uyku döngüm bozuldu?

boz
discomposed
bozma
infraction
bozma
impairment
moral bozmak
get somebody down
moralini bozmak
depress
sinirini bozmak
unnerve
temelini bozmak
sap
bozma
(Kanun) recision
bozma
baffle
bozma
(Kanun) reversal
bozma
letting
bozma
(Kanun) reversion
bozma
(Kanun) abolition
bozma
distortion
bozma
reconstructed
bozma
bungle
kızlık bozmak
(Argo) deflorate
kızlık bozmak
(Argo) deflower
kızlık bozmak
(Argo) knock off
kızlık zarı bozmak
deflower
moral bozmak
demoralize
oyun bozmak
spoil the game
boz
mar

Tom wondered why Mary seemed so depressed. - Tom Mary'nin neden çok morali bozuk göründüğünü merak ediyordu.

Tom broke off his engagement to Mary. - Tom Mary ile nişanını bozdu.

boz
{f} bungle
boz
corrupt

The party in power is corrupt, but the opposition is little better. - İktidar partisi bozulmuş fakat muhalefet biraz daha iyi.

For some reason the message text was corrupted, so I restored it before reading. - Her nasılsa mesaj bozulmuş, bu yüzden okumadan önce düzelttik.

boz
make imperfect
boz
{f} depraved
boz
bang up
boz
addle
boz
{f} corrupting

These foreign words are corrupting our beautiful language. - Bu yabancı kelimeler güzel dilimizi bozuyor.

boz
infringe
boz
unmake
boz
{f} impaired

Sami's vision was severely impaired. - Sami'nin görüşü ciddi şekilde bozulmuştu.

boz
muck up
boz
{f} spoil

Does milk spoil quickly? - Süt çabuk bozulur mu?

Tom ate some spoiled food and became sick. - Tom biraz bozulmuş yiyecek yedi ve hastalandı.

boz
{f} spoiling

I'm not spoiling their view. - Ben onların manzarasını bozmuyorum.

You're spoiling the mood. - Sen ruh halini bozuyorsun.

boz
{f} blight
boz
grizzly

Tom was attacked by a grizzly bear. - Tom bir boz ayı tarafından saldırıya uğradı.

What should I do if I'm attacked by a grizzly bear? - Bir bozayı tarafından saldırıya uğrarsam ne yapmalıyım?

boz
{f} bungling
boz
deface
boz
{f} hashing
boz
{f} disrupting
boz
distort
boz
impair

He has some cognitive impairment. - Onun biraz bilişsel bozukluğu var.

Sami's vision was severely impaired. - Sami'nin görüşü ciddi şekilde bozulmuştu.

boz
{f} spoiled

It looks like Tom got sick from eating the spoiled food. - Öyle görünüyorki Tom bozuk yiyecek yemekten hasta oldu.

Tom ate some spoiled food and became sick. - Tom biraz bozulmuş yiyecek yedi ve hastalandı.

boz
annul
boz
{f} spoilt
boz
check off
boz
{f} marred
boz
{f} corrupted

The morals of our politicians have been corrupted. - Siyasetçilerimizin ahlakı bozuldu.

Voters must not be corrupted. - Seçmenler bozuk olmamalıdır.

boz
quash
boz
deprave
boz
disarrange
boz
discompose
bozma
ruining
bozma
defilement
bozma
rape
bozma
cancellation
bozma
disruption
bozma
garble
bozma
infringement
bozma
frustration
bozma
{i} hashing
güzelliğini bozmak
blemish
sinir bozmak
irritate
bozma
violence
boz
dele
boz
deformed
boz
{f} distorted
boz
blemished
bozma
corrupting
dengeyi bozmak
To disrupt the balance
düzeni bozmak
to make waves
ezber bozmak
memorization to ruin
ezber bozmak
Defamiliarize
f l. (verpfuschen) bozmak, berbat etm
f l. (Verpfuschen) corrupt, terrible ETM
kızlık bozmak
To break her maiden
kızlık bozmak
(Argo) ruin
sihrini bozmak
To break the spell
ziyan etmek. telef etmek. bozmak
to waste. to waste. corrupt
ablukayı bozmak
to break the blockade
ahenkini bozmak
to create disunity between or in, upset the tranquillity that existed between or in
ahlakını bozmak
to debauch, to pervert, to deprave
ahlakını bozmak
to corrupt or debase (someone's) morals, corrupt
ahlâkını bozmak
demoralize
ahlâkını bozmak
deprave
ahlâkını bozmak
taint
aklını bozmak
get one's claws into
akılını bozmak
to be obsessed (with)
andını bozmak
to violate an oath
anlaşmayı bozmak
to break an agreement, to violate an agreement
antını bozmak
to violate one's oath
aptes bozmak
to relieve nature, to empty the bowels
aptes bozmak
to go to the toilet
ara bozmak
set at odds
ara bozmak
make mischief
ara bozmak
create a rift
ara bozmak
to destroy the friendship (between), to sow discord
ara bozmak
embroil
ara bozmak
to destroy the friendship (between or among)
ara bozmak
disunite
aralarını bozmak
to sow discord
aralarını bozmak
set at variable
aralarını bozmak
set at odds
asabını bozmak
get on smb.'s nerves
asayişi bozmak
disturb the peace
asayişi bozmak
to break the peace
ayar bozmak
change setting
ayar bozmak
detune
ağzını bozmak
to talk smut, to use bad language
ağzının tadını bozmak
to spoil the enjoyment (of)
ağızını bozmak
to swear, use bad language
barışı bozmak
to break the peace
bağ bozmak
to harvest grapes
bekâretini bozmak
deflorate
bekâretini bozmak
deflower
biçimini bozmak
to deform
biçimini bozmak
disfigure
boz
rough, waste, uncultivated (land)
boz
grey, gray; (toprak) uncultivated
boz
dun
boz
grey
boz
earth-brown; brown; ash-gray; gray
boz
griseous
boz
defaced
boz
derange
boz
rumple
boz
deform
boz
muckup
boz
discomfit

Don't worry. Your joke did not really discomfit me. - Endişelenme. Şakan beni gerçekten bozmadı.

bozma
defacement
bozma
exchange
bozma
(Hukuk) breach
bozma
changing
bozma
stain
bozma
violation
bozma
annulment
bozma
mutilation
bozma
dislocation
bozma
vitiation; breach
bozma
breaking
bozma
dissolution
Turkish - Turkish
Bir yerin, bir şeyin düzenini karıştırmak: "Bir insanın aklını bozabilmesi için evvelce bu aklın mevcut olması lazım gelir."- A. Ş. Hisar
Aklını yitirecek derecede bir şeye düşkün olmak
Bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek
Altını paraya çevirmek, bozdurmak
Yabancı ülke parasını Türk parasına çevirmek
Büyük parayı ufak birimlere ayırmak
Bağ veya bostanın son ürününü toplamak
Kızlığına zarar vermek
Geçersiz bir duruma getirmek: "Eğer nişanını bozduysa yazıklar olsun."- M. Ş. Esendal
Kötü duruma getirmek
Bozguna uğratmak, yenmek, mağlup etmek
Bırakmak, dağıtmak: "Tam biraz rahat edeceğim, işimi bozuyorsun."- S. F. Abasıyanık
Geçersiz bir duruma getirmek
Bir yerin, bir şeyin düzenini karıştırmak
Biçimini ve kullanılışını değiştirmek
Dokunmak, zarar vermek
Bırakmak, dağıtmak
Bir kimseyi beklemediği bir davranış karşısında bırakarak veya sözünü yalana çıkararak küçük düşürmek
Biçimini ve kullanılışını değiştirmek: "Eskileri bozuyor, beni, çocuğu giydiriyor."- Ö. Seyfettin
(Osmanlı Dönemi) ASD
sakatlamak
(Hukuk) NAKZETMEK
tağyir etmek
(Osmanlı Dönemi) ifsad
ezber bozmak
Birinin sahip olduğu önceki düşüncenin yanlış olduğunu göstermek
ABLUKAYI BOZMAK
(Osmanlı Dönemi) Muhasara hattını yarıp geçmek
BOZ
Açık toprak rengi
BOZ
Bu renklerde olan
BOZ
Kül rengi, gri
BOZ
Açılmamış, sürülmemiş (toprak)
Bozma
(Osmanlı Dönemi) MEFSAH
Bozma
tağyir
Bozma
(Osmanlı Dönemi) İMSA
abdest bozmak
Tuvalete gitmek
boz
Alevilerde dede olmayanlara verilen genel isim
boz
Bu renkte olan
boz
Kül rengi
boz
Açılmamaış, sürülmemiş toprak
boz
Köknar
bozma
Biçimi ve kullanılışı değiştirilmiş: "Büyükçe bir ahırdan bozma sinema salonu hâlâ gübre kokuyordu."- E. Bener
bozma
Bozmak işi
bozma
Biçimi ve kullanılışı değiştirilmiş
bozma
(Osmanlı Dönemi) ihlâl
bozmak
Favorites