I walked the length of the street.
- Cadde boyunca yürüdüm.
His horse won by three lengths.
- Onun atı üç boy farkla kazandı.
What is the average height of the players?
- Oyuncuların boy ortalaması nedir?
Tom and Jim are the same height.
- Tom ve Jim aynı boydalar.
Those tribes inhabit the desert all year round.
- O kabileler tüm yıl boyunca çölde yaşarlar.
Members of that tribe settled along the river.
- O kabilenin üyeleri nehir boyunca yerleşti.
It's difficult to visualize four dimensions.
- Dört boyutluları hayal etmek zordur.
What are the dimensions of the room?
- Odanın boyutları nedir?
I don't want to end up in prison.
- Hapishaneyi boylamak istemiyorum.
It is important to recognize the extent of one's ignorance.
- Birinin cehaletinin boyutunu bilmek önemlidir.
Dan doesn't know the extent of Linda's criminal history.
- Dan, Linda'nın suç tarihinin boyutunu bilmiyor.
I am not a dwarf. I am of short stature.
- Ben cüce değilim. Kısa boyluyum.
Tom was small in stature.
- Tom boy olarak küçüktü.
I have a full-length mirror in my bedroom.
- Yatak odamda bir boy aynası var.
Tom stood in front of a full-length mirror, looking at himself.
- Tom kendisine bakarak bir boy aynasının önünde durdu.
Your book is double the size of mine.
- Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar.
My dog is almost half the size of yours.
- Benim köpeğim neredeyse boyunuzun yarısı kadar.
I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
- Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
Don't boy me!.
I like the boy.''.
Dost thou call me fool, boy?.
Here, boys, heel; yes, Bobby, show the puppies how, good boy!.
Steve is a boy of 16.
That's my boy.
When the 'dipenda' (independence movement) in Belgian Congo turned violent, the white colonisators' often materially privileged black domestic boys were mistrusted and often abused as collaborators.
Boy, I wish I could go to Canada!.
Me and my boy grew up together in Southside.
Nehirde yüzen delikanlı kimdir?
- Who is the boy swimming in the river?
Bu, saatini bulan delikanlı.
- This is the boy who found your watch.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
- The little boy is at the zoo.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Ağacın altında bazı erkek çocukları var.
- There are some boys under the tree.
Tom ve arkadaşları sahilde oturdu ve erkek çocuklarının yüzmesini izledi.
- Tom and his friends sat on the beach and watched the boys swimming.
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
- Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
Oğullarım benim her şeyimdir.
- My boys are my everything.
Benim bütün oğullarım büyüdü.
- My boys are all grown up.
Küçük çocuk yolun aşağısında kayboldu.
- The little boy disappeared down the road.
Çocuk okumayı beceriyormuş gibi yapıyordu, ama kitabı baş aşağı tutuyordu.
- The boy pretended he could read, but he was holding the book upside down.