boundary, land in a boundary

listen to the pronunciation of boundary, land in a boundary
English - Turkish

Definition of boundary, land in a boundary in English Turkish dictionary

mark
nişane
mark
damgasını vurmak
mark
belirteç

Ben gerçekten şimdiye kadar bunun hakkında hiç düşünmedim ama otobandaki şerit belirteçleri şaşırtıcı biçimde uzun. - I never really thought about this until now, but the lane markers on the freeway are surprisingly long.

mark
lekelemek
mark
not

O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı. - She got full marks by memorizing the whole lesson.

En iyi halde ortalama bir not alacak. - He will get an average mark at best.

mark
mark
mark
nişan

Tom uzman bir keskin nişancıdır. - Tom is a proficient marksman.

Tom mükemmel bir nişancıdır. - Tom is an excellent marksman.

mark
{f} işaretle

Cevap yanlış işaretlendi. - The answer was marked wrong.

Doğru cevabı işaretleyin. - Mark the right answer.

mark
göstermek

Öğretmen onun yok olduğunu göstermek için onun adının yanına bir işaret koydu. - The teacher put a mark next to his name to show that he was absent.

mark
damgalamak
mark
{f} işaretlemek

Öğretmen kağıtları işaretlemekle meşgul. - The teacher is busy marking papers.

Askerin mezarını işaretlemek için yalnızca basit bir beyaz haç vardı. - There was only a simple white cross to mark the soldier's tomb.

mark
a bad mark kırık not
mark
mevzudan dışarı
mark
{f} damga vurmak, damgalamak
mark
kâfi derece
mark
{i} leke; çizik. 9
mark
(Askeri) PARLAK NOKTA: Kara ve deniz topçu desteğinde, hedef üzerindeki optimum aydınlatma anını belirlemek için gözlemci/belirleyici tarafından aydınlatma fişeklerini ateşlemede yapılan rapor
mark
{i} norm, standart
mark
{i} im
mark
not beside the mark konu dışı
English - English
mark

historical A common, or area of common land, especially among early Germanic peoples.

boundary, land in a boundary
Favorites