bollu

listen to the pronunciation of bollu
Turkish - English
abundance

She lives in abundance. - Bolluk içinde yaşıyor.

There is an abundance of pictures in the book. - Kitapta bir resim bolluğu var.

An overflowing fullness or ample sufficiency; profusion; copious supply; superfluity; wealth

It is lamentable to remember what abundance of noble blood hath been shed with small benefit to the Christian state. - Sir Walter Raleigh.

Frequency, amount, ratio of something within a given environment
An overflowing fullness; ample sufficiency; great plenty; profusion; copious supply; superfluity; wealth: strictly applicable to quantity only, but sometimes used of number
An abundance of something is a large quantity of it. The area has an abundance of wildlife Food was in abundance. = wealth. a large quantity of something abundance of
{n} great plenty, great numbers
the property of a more than adequate quantity or supply; "an age of abundance"
(chemistry) the ratio of the total mass of an element in the earth's crust to the total mass of the earth's crust; expressed as a percentage or in parts per million (physics) the ratio of the number of atoms of a specific isotope of an element to the total number of isotopes present
{i} plentifulness, copiousness; richness, wealth; number of creatures of a certain species found within a given area (Ecology)
the property of a more than adequate quantity or supply; "an age of abundance" (chemistry) the ratio of the total mass of an element in the earth's crust to the total mass of the earth's crust; expressed as a percentage or in parts per million (physics) the ratio of the number of atoms of a specific isotope of an element to the total number of isotopes present
An overflowing fullness; ample sufficiency; great plenty; profusion; copious supply; superfluity; wealth: -- strictly applicable to quantity only, but sometimes used of number. A lack of scarcity
bol
{s} abundant

The United States is abundant in natural resources. - Amerika Birleşik Devletleri'nin doğal kaynakları boldur.

Natural resources are not abundant in Japan. - Japonya'da doğal kaynaklar bol değildir.

bol
ample

Sami had ample time and ample opportunity to kill Layla. - Sami'nin Leyla'yı öldürmek için bol zaman ve bol fırsatı vardı.

Why do you keep saying there's ample time? - Niçin bol zaman olduğunu söylemeyi sürdürüyorsun?

bol
wide

The original qipao was wide and loose. - Orijinal qipao geniş ve boldu.

A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low. - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.

bol
{s} loose

Tom wore a long, loose-fitting coat. - Tom uzun bol ceket giydi.

Tom likes to wear loose-fitting clothes. - Tom bol giysiler giymeyi seviyor.

bol
{s} generous

Tom is generous and kind. - Tom eli bol ve naziktir.

The portions at this restaurant are generous. - Bu restoranda porsiyonlar boldur.

bol
copious

They begin losing copious amounts of hair. - Bol miktarda kıl kaybetmeye başladılar.

I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious. - Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.

bol
hefty
bol
bountiful

The rice we harvested is bountiful. - Bizim biçtiğimiz pirinç boldur.

bol
full

The dress has a full skirt. - Elbisenin bol bir eteği var.

She is still full of energy. - O hala bol enerji var.

bol
{s} flush
bol
wealthy
bol
{s} plentiful

We have a plentiful supply of water. - Bol miktarda suyumuz var.

A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low. - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.

bol
{s} affluent
bol
heft
bol
voluminous
bol
plentitude
bol
(Tıp) bol
bol
plenty

We have had plenty of snow this year. - Bu yıl bol karımız vardı.

There are plenty of fresh eggs on the table. - Masada bol miktarda taze yumurta var.

bol
galore
bol
luxuriant
bol
redundant
bol
plenty of

There are plenty of fresh eggs on the table. - Masada bol miktarda taze yumurta var.

We have had plenty of snow this year. - Bu yıl bol karımız vardı.

bol
hearty
bol
large

Very large windows assure abundant natural daylight. - Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.

He endowed the college with a large sum of money. - O, üniversiteye bol miktarda para bağışladı.

bol
lush
bol
caboodle
bol
opulent
bol
rich
bol
liberal
bol
plentiful, abundant, opulent, profuse, copious, ample; loose, wide
bol
fecund
bol
effusive
bol
bounteous
bol
wide and loose-fitting; too large
bol
claret cup
bol
plentiful, abundant, ample, copious
bol
abounding
bol
exuberant
bol
baggy

Tom wore a long baggy T-shirt. - Tom uzun bir bol tişört giyiyordu.

These jeans are baggy. - Bu pantolon torba gibi bol.

bol
lavish
bol
handsome
bol
{s} rank
bol
{s} plenteous
bol
{s} profuse

Tom was sweating profusely. - Tom bol bol terliyordu.

Tom apologized profusely. - Tom bol bol özür diledi.

bol
superabundant
bol
{s} riotous
bol
{s} unsparing
bol
affluence
bol
{s} prodigal
bol
{s} unstinted
English - English

Definition of bollu in English English dictionary

bol
bolognese
BOL
(Ticaret) (bill of lading) A document created for a given shipment that indicates the contents and destination, and forms a contractual basis for claims or resolution with the carrier if required
bol
BOLometers technical device (astronomy)
bol
Begin Of Life
bol
Oak Lawn Branch Library
bol
Bill of Lading transport or Document used to acknowledge receipt of goods; may also be used to serve as a contract for the cargo
bol
Bill of Lading Document used to acknowledge receipt of goods; may also serve as a contract for the transport of cargo
bol
[Welsh belly] Also as 'bwl'
bol
Beginning of Life
bol
Bill of Lading (BOL) refers to the document on which a carrier acknowledges receipt of materials loaded onto the truck
Turkish - Turkish

Definition of bollu in Turkish Turkish dictionary

Bol
geniş
Bol
(Osmanlı Dönemi) CÜFAL
Bol
gani
bol
özel bir cam kap içinde likör, şarap, meyve ve maden suyu karıştırılarak hazırlanan içkiye verilen ad
bol
Tahta döşeme
bol
Likör, şarap, meyve suyu ve soda ile yapılan bir içki
bol
Olağandan veya alışılandan çok, kıt karşıtı
bol
İçine girecek şeyin boyutlarından daha büyük veya geniş olan, dar karşıtı: "Bol zamanıma yetişti de ben onu böyle şımarık büyüttüm."- P. Safa
bol
Özel bir cam içinde likör, şarap, meyve ve maden suyu karıştırılarak hazırlanan içki
bol
İçine girecek şeyin boyutlarından daha büyük veya geniş olan, dar karşıtı
bol
şarap, likör ve madensuyuna meyve doğranarak özel bir cam kap içinde yapılan içki
bol
özel bir cam kap içinde likör, şarap, meyve ve madensuyu karıştırılarak hazırlanan içki
bol
Nicelik bakımından olağandan veya alışılandan çok, kıt karşıtı: "Demek ki zeytinin bol ve ucuz olduğu bir yerdeymiş."- B. Felek. Özel bir cam içinde likör, şarap, meyve ve maden suyu karıştırılarak hazırlanan içki
English - Turkish

Definition of bollu in English Turkish dictionary

bol
(Tıp) bol
bollu
Favorites