She handed in a blank test.
- O, boş bir test teslim etti.
Tom filled in the blanks.
- Tom boşlukları doldurdu.
Drinking on an empty stomach is bad for your health.
- Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.
This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed.
- Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.
I am never free on Sundays.
- Pazar günleri asla boş değilim.
I want to know if you'll be free tomorrow.
- Yarın boş olup olmadığını bilmek istiyorum.
I tried to keep in with her in vain.
- Ben onunla boşuna dost kalmaya çalıştım.
John tried in vain to solve the problem.
- John sorunu çözmek için boşuna uğraştı.
Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure.
- Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.
Is there a vacant seat?
- Boş bir koltuk var mı?
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
Do you think I'm wasting my time?
- Sizce ben zamanımı boşa harcıyor muyum?
Are you seriously thinking about getting a divorce?
- Cidden boşanmayı düşünüyor musunuz?
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
His resignation left a vacancy in the cabinet.
- İstifası kabinede boşluk bıraktı.
They filled the vacancy by appointment.
- Atama ile boş kontenjanı doldurdular.
He seems to be possessed with idle fancies.
- O, boş fantezilere sahip gibi görünüyor.
No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
- İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
I translate sentences on Tatoeba in my spare time.
- Boş zamanımda Tatoeba'da cümle çeviririm.
I think I can do it in my spare time.
- Onu boş vaktimde yapabileceğimi düşünüyorum.
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
The waiting room is clearing out.
- Bekleme odası boşalıyor.
I've cleared my schedule.
- Programımı boşalttım.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
The farm workers unloaded the truck.
- Çiftçiler kamyonu boşalttı.
Tom unloaded the car.
- Tom arabayı boşalttı.
Tom regretted having wasted a great deal of his life.
- Tom hayatının büyük kısmını boşa geçirdiğine pişman oldu.
Young people are apt to waste time.
- Genç insanlar, boşa zaman harcamaya eğilimlidir.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
The neglected room remained unoccupied.
- İhmal edilen oda boş kaldı.
The fitting room over there is unoccupied.
- Oradaki elbise deneme odası boş.
Fadil felt a void in his life.
- Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.
A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void.
- Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
I don't know what to do with my leisure.
- Boş vaktimde ne yapacağımı bilmiyorum.
He has no leisure for sport.
- Onun spor için boş zamanı yok.
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.