She handed in a blank test.
- O, boş bir test teslim etti.
Give me a blank sheet of paper.
- Bana boş bir sayfa kağıt verin.
This box is empty. It has nothing in it.
- Bu kutu boş. İçinde hiçbir şey yok.
Please replace the empty ink cartridge in the printer.
- Yazıcının boş mürekkep kartuşunu lütfen değiştir.
If I were free, I would accept his invitation.
- Ben boş olsam, onun davetini kabul ederim.
Are you free on Friday afternoon?
- Cuma öğleden sonra boş musunuz?
I tried to keep in with her in vain.
- Ben onunla boşuna dost kalmaya çalıştım.
I tried in vain to persuade him not to smoke any more.
- Ben onu bir daha sigara içmemesi için boş yere ikna etmeye çalıştım.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
Two seats remained vacant.
- İki koltuk boş kaldı.
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
I was thinking about getting a divorce.
- Ben boşanma hakkında düşünüyordum.
Are you seriously thinking about getting a divorce?
- Cidden boşanmayı düşünüyor musunuz?
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
Bring me your resume. I told you there's a vacancy at my office.
- Özgeçmişini bana getir. Sana ofisimde bir boş kadro olduğunu söyledim.
They filled the vacancy by appointment.
- Atama ile boş kontenjanı doldurdular.
He seems to be possessed with idle fancies.
- O, boş fantezilere sahip gibi görünüyor.
We do not live for idle amusement.
- Biz boş eğlence için yaşamıyoruz.
I translate sentences on Tatoeba in my spare time.
- Boş zamanımda Tatoeba'da cümle çeviririm.
I play the guitar in my spare time.
- Boş zamanımda gitar çalarım.
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
Clear the road. It's not safe.
- Yolu boşaltın. Güvenli değil.
Clear off the shelf, and you can put your books there.
- Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
They unloaded the ship.
- Gemi yükünü boşalttı.
The farm workers unloaded the truck.
- Çiftçiler kamyonu boşalttı.
Young people are apt to waste time.
- Genç insanlar, boşa zaman harcamaya eğilimlidir.
No part of the pig is wasted.
- Domuzun hiçbir parçası boşa gitmedi.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
The boats looked unoccupied.
- Gemiler boş görünüyordu.
The fitting room over there is unoccupied.
- Oradaki elbise deneme odası boş.
Fadil felt a void in his life.
- Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.
When I look back on my youth, I see a spiritual void, said Tom.
- Tom Gençliğime baktığımda manevi bir boşluk görüyorum. dedi.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
Please look through these papers at your leisure.
- Lütfen boş vaktinde bu evrakları incele.
You can do it at your leisure.
- Onu boş zamanınızda yapabilirsiniz.
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.