O, adaleti engellemekle suçlanıyordu.
- He was accused of obstruction of justice.
Büyük bir direk göl manzarasını engelliyor.
- A large pillar obstructs the view of the lake.
Onlar bizim planımızı engellediler.
- They obstructed our plan.
Onlar bizim planımızı engellediler.
- They obstructed our plan.
Kasaba su ikmali ağır yağışlar tarafından ciddi şekilde engellendi.
- The town water supply was seriously obstructed by heavy rainfalls.