Onun sağ gözü kördür.
- Her right eye is blind.
Kör bir sincap bile bazen bir meşe palamudu bulur.
- Even a blind squirrel finds an acorn sometimes.
Aşk kör değildir ama çoğu zaman aptaldır.
- Love isn't blind, but it's often stupid.
Aşk kördür ama kıskançlık var olmayan şeyleri bile görebilir.
- Love is blind, but jealousy can see even nonexistent things.
Biz çıkmaz bir sokaktayız.
- We're in a blind alley.
Tom jaluzileri açtı ve manzaraya baktı.
- Tom opened the venetian blinds and looked out at the view.
Sami jaluzileri açtı.
- Sami opened the blinds.
Tom sağırlarla mı, yoksa körlerle mi çalışıyor hatırlamıyorum.
- I can't remember if Tom works with the deaf or the blind.
Helen Keller kördü sağırdı ve dilsizdi.
- Helen Keller was blind, deaf and mute.
Pencereleri kilitle ve panjurları kapat.
- Lock windows and close blinds.
Tom'un panjurları kapalı.
- Tom's blinds are closed.
Biz ziyadesiyle mutluyuz.
- We're extremely happy.
O, güneşlikleri kapattı.
- She pulled down the blinds.
O, güneşlikleri kapattı.
- She pulled the blinds down.
Tom Mary'ye onun yardımı için son derece minnettar.
- Tom is extremely thankful to Mary for her help.
Dinamit balıkçılığı resif ekosistemler için son derece tahrip edicidir.
- Dynamite fishing is extremely destructive to reef ecosystems.
Tom ve erkek kardeşleri çok yakındır.
- Tom and his brothers are extremely close.
Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
- Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
Bu onun için aşırı derecede zordur.
- This is extremely hard for him.
Tom aşırı derecede ikna edicidir.
- Tom is extremely persuasive.
O onu görmezden geldi.
- He turned a blind eye to him.
Mary fazlasıyla çekici.
- Mary is extremely attractive.
Tom aşırı derecede ikna edicidir.
- Tom is extremely persuasive.
Tom, aşırı gergin görünüyor.
- Tom looks extremely nervous.
It is blindingly obvious that we need more serious contributors.
blind deference.
Don't wave that pencil in my face - do you want to blind me?.
We pulled and pulled, but it didn't make a blind bit of difference.
The lovers were blind to each other’s faults.