He went there in person.
- O oraya bizzat gitti.
You must talk to her in person.
- Onunla bizzat konuşmalısın.
It's necessary for her to go herself.
- Bizzat gitmesi gerekli.
She doesn't need to go there herself.
- Oraya bizzat gitmesine gerek yok.
Tom never could help himself.
- Tom asla bizzat yardım edemezdi.
He needn't have come himself.
- Bizzat gelmesine gerek yoktu.
I wonder if I might speak to Tom personally.
- Tom'la bizzat konuşabilip konuşamayacağımı merak ediyorum.
Tom invited me personally.
- Tom beni bizzat davet etti.
I'm facing that problem, myself.
- Ben bizzat o sorunla karşı karşıyayım.
I have to deal with this myself.
- Bunu bizzat halletmeliyim.
I only eat meat from animals that I have personally killed and butchered.
- Ben sadece bizzat öldürdüğüm ve parçaladığım hayvanlardan et yerim.
You have to appear in person.
- Bizzat görünmek zorundasın.