O acı gözyaşları döktü.
- She shed bitter tears.
Acı şekilde ağladığını duymaya katlanamam.
- I can't abide hearing you cry so bitterly.
Keskin olarak soğuktu.
- It was bitterly cold.
Eğer hastaysan, bal acı tat verir.
- If you're sick, honey tastes bitter.
Tom hayattan bıkmış sert yaşlı bir adamdı.
- Tom was a bitter old man who was sick of life.
Ben hiç sert değilim.
- I'm not bitter at all.
Onlar şiddetli düşmanlar.
- They are bitter enemies.
Hepimiz şiddetli soğuktan titriyorduk.
- We were all shaking from the bitter cold.
Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
- I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
Acılık ve intikam benim karakterimin bir parçası değildir. Hayat çok kısa. Bir insanın acılık ve intikam üzerine zaman harcamaması gerekir.
- Bitterness and revenge are not part of my character. Life's too short. One shouldn't spend time on bitterness and revenge.
O, kahvenin acılığına dayanamadı.
- He couldn't stand the bitterness of the coffee.
Acılık ve intikam benim karakterimin bir parçası değildir. Hayat çok kısa. Bir insanın acılık ve intikam üzerine zaman harcamaması gerekir.
- Bitterness and revenge are not part of my character. Life's too short. One shouldn't spend time on bitterness and revenge.
Acılık ve intikam benim karakterimin bir parçası değildir. Hayat çok kısa. Bir insanın acılık ve intikam üzerine zaman harcamaması gerekir.
- Bitterness and revenge are not part of my character. Life's too short. One shouldn't spend time on bitterness and revenge.
Keskin olarak soğuktu.
- It was bitterly cold.
Aynanın karşısına oturdum ve acı acı ağladım.
- I sat before the mirror and wept bitterly.
O, kaynanasını gücendiren bir şey söylediği için için için pişman oldu.
- She bitterly regretted having said something that displeased her mother-in-law.
İstediğin kadar gül; ben sonuna kadar planıma sadık kalacağım.
- Laugh as much as you like; I'll stick to my plan to the bitter end.
Ne olursa olsun sonuna kadar ilkelerime bağlı kalacağım.
- Whatever happens, I'll stick to my principles to the bitter end.
The coffee was bitter.
They're bitter enemies.
A bitter wind blew from the north.
I've been bitter ever since that defeat.
Note: To pay out a rope to the bitter end means to pay it all out.
By the final whistle at Murrayfield last night, the Australians were choking back the bitter pill of disappointment and defeat.
Giving them amnesty would be a bitter pill for the U.S. to swallow.
... following on from that actually a bitter debate raged in canada was a bit like a ...