The work is not finished yet.
- İş henüz bitmiş değil.
Will your report be finished in time for the meeting?
- Raporunuz toplantı için zamanında bitmiş olacak mı?
It ain't over till it's over.
- Her şey bitmiş sayılmaz.
The party was all but over when I arrived.
- Ben vardığımda parti neredeyse bitmişti.
Sweetheart, we need to go to the supermarket. We ran out of milk.
- Canım, süpermarkete gitmemiz lazım. Sütümüz bitmiş.
She discovered that she had run out of salt.
- Tuzunun bitmiş olduğunu fark etti.
Tom slumped against the wall, exhausted and miserable.
- Tom duvarın dibine yığıldı, bitmiş ve zavallı olarak.
We knew it was all over.
- Onun bitmiş olduğunu biliyorduk.
Nothing is final yet.
- Henüz hiçbir şey bitmiş değil.
This factory uses an integrated manufacturing system standardized from parts on through to finished products.
- Bu fabrika parçalardan bitmiş ürünlere kadar ölçünlenmiş entegre üretim sistemi kullanmaktadır.
The new school building is expected to be completed by spring next year.
- Yeni okul binasının gelecek yıl bahara bitmiş olması bekleniyor.
The new bridge will have been completed by March.
- Yeni köprü marta kadar bitmiş olacak.
My work here is done.
- Buradaki işim bitmiş.
I thought that was a done deal.
- Onun bitmiş bir anlaşma olduğunu düşündüm.
Most of Alexander Pichushkin's killings took place in Moscow's Bitsa Park between 1992 and 2006.
- Aleksandr Piçuşkin'in cinayetlerinin çoğu 1992 ve 2006 yılları arasında Moskova'daki Bitsa Parkı'nda gerçekleşti.
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
Unfortunately, the food supplies gave out before the end of winter.
- Ne yazık ki, gıda malzemeleri, kış sonundan önce bitti.
Their argument eventually ended in a draw.
- Onların tartışması sonunda berabere bitti.
Why do you itch so much? Could you have lice?
- Neden bu kadar çok kaşınıyorsun? Bitlerin mi var?
Life is a magnificent gown full of lice.
- Yaşam, bitlerle dolu harika bir elbisedir.
You can use a fine-toothed comb to check for nits.
- Bit yumurtalarını kontrol etmek için ince dişli bir tarak kullanabilirsiniz.
She said everything will be over between us.
- Aramızdaki her şeyin biteceğini söyledi.
This class will be over in ten minutes.
- Bu dersin bitmesine 10 dakika kaldı.
I like long stories with surprise endings.
- Sürprizlerle biten uzun hikayeleri seviyorum.
I like stories that have sad endings.
- Hüzünlü biten hikayeleri severim.
A threepenny bit.
That's a bit too sweet.
I'd like a big bit of cake, please.
He was here just a bit ago, but it looks like he's stepped out.
Does your leg still hurt? / Just a bit now.
A quarter is two bits.
Your dog bit me!.
His bit about video games was not nearly as entertaining as the other segments of his show.
Tom şapkasındaki bir parça kiri fırçaladı.
- Tom brushed a bit of dirt off of his hat.
Ben bir çocukken, böceklere dokunmak beni bir parça rahatsız etmezdi. Şimdi neredeyse onların resimlerine bakmaya katlanamıyorum.
- When I was a kid, touching bugs didn't bother me a bit. Now I can hardly stand looking at pictures of them.
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
O bana biraz garip geldi.
- It's a bit strange to me.
Bu gece uçuş saatimiz 6 saatin altında olacak, ancak bazı şeyleri biraz hızlandırabilip hızlandıramayacağımızı göreceğiz.
- Our flying time tonight will be just under 6 hours, but I'll see if I can speed things up a bit.
Tom sadece üç ya da dört lokma yedi sonra yemeği tükürdü.
- Tom ate only three or four bites then spit out the food.
Tom evine giderken yemek için bir iki lokma atıştırmak istedi.
- Tom wanted to grab a bite to eat on his way home.
Mary Tom'a söyleyip söylemeyeceği üzerinde birazcık ikilem içerisindeydi.
- Mary is in a bit of a quandary over whether to tell Tom or not.
Hey, Tom ve Mary'nin son bölümünde neler oldu? Onlar sonunda ayrıldılar. Gerçekten buruktu. Tanrım! Ve bu kadar derinden aşık olduktan sonra!
- Hey, what happened in the final episode of 'Tom and Mary'? They broke up, in the end. It was really bittersweet. Oh my! And after being so deeply in love!
Ben azıcık şaşırmadım.
- I'm not surprised one bit.
Bunu azıcık sevmiyorum.
- I don't like it one bit.
En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
- I am grudged even the least bit of happiness.
Ailemin kim olduğunu bulmakla zerre kadar ilgilenmiyorum.
- I'm not the least bit interested in finding out who my birth parents are.
Tom'un benimle ilgili ne düşündüğüyle zerre kadar ilgilenmiyorum.
- I'm not the least bit interested in what Tom thinks of me.
Keskin olarak soğuktu.
- It was bitterly cold.
Yemeğinin her kırıntısını yedi.
- He ate every bit of his dinner.
Bir nebze Macarca konuşabilirim.
- I can speak a tiny bit of Hungarian.