The general inspected the troops.
- General birlikleri denetledi.
He is commander of our troops.
- O, bizim birliklerin komutanıdır.
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
Unity is better than money.
- Birlik paradan daha iyidir.
The main idea in his speech was unity.
- Konuşmasındaki ana fikir birlikti.
The Union soldiers fought fiercely.
- Birlik askerleri şiddetle savaştı.
The Union army shelled the city.
- Birlik ordusu şehri bombaladı.
Our forces occupied the city.
- Birliklerimiz şehri ele geçirdi.
Special forces and marriage don't go together.
- Özel kuvvetler ve evlilik birlikte gitmez.
Tom is no longer with the company.
- Tom artık şirket ile birlikte değil.
Tom has only been with our company for three months.
- Tom sadece üç aydır firmamızla birlikte.
Tom is swimming with his kids in the pool.
- Tom, çocuklarıyla birlikte havuzda yüzüyor.
British troops held that area.
- İngiliz birlikleri o alanı zorla işgal ediyorlar.
The general inspected the troops.
- General birlikleri denetledi.
The main idea in his speech was unity.
- Konuşmasındaki ana fikir birlikti.
The United Nations sent troops to intervene in the conflict.
- Birleşmiş Milletler, anlaşmazlığa müdahale etmek için birlik gönderdi.
Fadil discovered the car with Layla's dead body inside.
- Fadıl arabayı içinde Leyla'nın cesediyle birlikte buldu.
Dan's body was found in a well with fifty stab wounds.
- Dan'in cesedi elli tane bıçak yarasıyla birlikte bir kuyu içinde bulundu.
She was supposed to attend the party with him.
- Onunla birlikte partiye katılması gerekiyordu.
To our surprise, Tom came to our party with Mary.
- Sürpriz oldu, Tom partimize Mary ile birlikte geldi.
We went to college together.
- Birlikte üniversiteye gittik.
Tom and I roomed together in college.
- Tom ve ben üniversitede birlikte kaldık.
I served in the intelligence corps.
- Ben istihbarat birliklerinde görev yaptım.
We must learn to live together as brothers, or we will perish together as fools.
- Erkek kardeşler gibi birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz, ya da aptallar gibi birlikte öleceğiz.
I went to school with your brother.
- Erkek kardeşinle birlikte okula gittim.