The square root of one is one.
- Birin karekökü birdir.
One times one is one, according to mathematics.
- Matematiğe göre bir kere bir birdir.
One, two, three, four, five, six, seven, eight, nine, ten.
- Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on.
In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
Did God really create the earth in a single day?
- Tanrı, dünyayı gerçekten tek bir günde mi yarattı?
He needs something to drink.
- İçecek bir şeye ihtiyacı var.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
We rented an apartment when we lived in New York.
- New York'ta yaşarken bir apartman dairesi kiraladık.
The twins were so alike that it was difficult to tell them apart.
- İkizler o kadar benziyorlardı ki birbirinden ayırt etmek zordu.
Carbon monoxide is a poisonous substance formed by the incomplete combustion of carbon compounds.
- Karbon monoksit karbon bileşiklerinin tam yanmamasından oluşan zehirli bir maddedir.
He read the poem in a monotone.
- O, şiiri monoton bir şekilde okudu.
I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril.
- Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.
I have a lump in my breast.
- Benim mememde bir yumru var.
Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player.
- Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.
Ikeda made several silly mistakes, and so he was told off by the department head.
- Ikeda birkaç aptalca hata yaptı ve bu yüzden ona bölüm başkanı tarafından ağzının payı verildi.
An immense monument was erected in honor of the eminent philosopher.
- Büyük filozofun şerefine muazzam bir anıt dikildi.
They erected a statue in memory of Gandhi.
- Onlar Gandhi'nin anısına bir heykel diktiler.
The United States borders Canada.
- Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ile komşudur.
In 1860, Lincoln was elected President of the United States.
- 1860'ta Lincoln, Amerika Birleşik Devletleri başkanlığına seçildi.
Unity is better than money.
- Birlik paradan daha iyidir.
He spoke of party unity.
- O, parti birliği hakkında konuştu.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
He lives somewhere about here.
- O, burada bir yerde yaşıyor.
The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly.
- Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.
Bob has been engaged to Mary for over a year.
- Bob, Mary ile bir yılı aşkın bir süredir nişanlıdır.
I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely.
- Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.
After a hectic few days at work, Tom is looking forward to a change of pace.
- İşte yoğun geçen birkaç günden sonra, Tom bir değişikliği iple çekiyor.
Do you want some coffee?
- Biraz kahve ister misin?
I brought you a little something.
- Sana küçük bir şey getirdim.
They began with a strong attack against the enemy.
- Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler.
Macbeth raised an army to attack his enemy.
- Macbeth, düşmanına saldırmak için bir ordu yetiştirdi.
Have you ever squashed a tomato?
- Hiç bir domates ezdin mi?
This is the first time I've ever squashed a cockroach.
- Şimdiye kadar ilk defa bir hamam böceği ezdim.