The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
- İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
The two boys began to blame each other.
- İki erkek çocuk birbirlerini suçlamaya başladı.
People should love one another.
- İnsanlar birbirlerini sevmeliler.
The three hyenas sat in a circle, reasoning with one another.
- Üç sırtlan birbirlerini ikna etmeye çalışarak bir daire içinde oturdu.
We helped one another.
- Birbirimize yardımcı olduk.
We should try to understand one another.
- Biz birbirimizi anlamaya çalışmalıyız.
We don't know each other.
- Biz birbirimizi tanımıyoruz.
Japan and China differ from each other in many ways.
- Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.