Definition of bilmek in Turkish English dictionary
- know
In order to study computational linguistics it's necessary to know various languages, however, one also has to be familiar with the use of computers.
- Bilişimsel dil bilimi eğitimi yapmak için çeşitli dilleri bilmek gerekli, ancak, insan bilgisayarların kullanımı da bilmelidir.
Sometimes we need to look back to know where we are going to.
- Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.
- be up to
- to suspect that (someone) did (something), think that (someone) is responsible for (something): Her şeyi benden biliyorlar. They suspect me of everything. bilemedin/bilemediniz at most. bilerek knowingly, on purpose. bilmeden not knowing, unintentionally. Bilmemek ayıp değil, sormamak/öğrenmemek ayıp. (Atasözü) It's not a shame not to know; what is bad is not asking. bile bile knowingly; on purpose. bile bile lades with full knowledge of the disadvantageous consequences. bildim bileli for a long time now. bilir bilmez half-knowing, with insufficient knowledge. bilmezlikten gelmek to pretend ignorance. bildiğinden kalmamak/bildiğini okumak to insist on having one's own way. bildiğinden şaşmamak not to be deflected from one's plan, not to listen to others. bildiğini yapmak to (ignore advice and) do it one's own way. Bildiğini yedi mahalle bilmez. (Konuşma Dili) He is very shrewd. bilmem hangi something or other. bilmem nasıl somehow or other. Bilmiş ol! (Konuşma Dili) Take note!/Hear this!
- (Latin) scire
- savvy
- knowing
Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life.
- Bir otelde yangın kaçışının nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
- be acquainted with
- be conscious of
- know about
What do you want to know about my job?
- İşim hakkında ne bilmek istiyorsun?
Tom didn't want to know about my problems.
- Tom problemlerim hakkında bilmek istemiyordu.
- know how to
Would you like to know how to prevent getting wrinkles?
- Kırışıklıkları nasıl önleyeceğini bilmek istiyor musun?
I want to know how Tom died.
- Tom'un nasıl öldüğünü bilmek istiyorum.
- consider
- aware
- guess
Do you want to know my guess?
- Tahminimi bilmek ister misin?
- remember
Tom wants to know if you remember him.
- Tom onu hatırlayıp hatırlamadığını bilmek istiyor.
Tom wants to know if you remember Mary.
- Tom Mary'yi hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmek istiyor.
- guess right
- hear of
- (Kanun) acquaint
- regard as
- know of
- be wise to
- to know; to be informed of, be aware of; to understand
- to know; to be acquainted with sth; to guess (right); to remember; to recognize; to consider, to regard as
- wise up
- to know, recognize
- wit
In order to study computational linguistics it's necessary to know various languages, however, one also has to be familiar with the use of computers.
- Bilişimsel dil bilimi eğitimi yapmak için çeşitli dilleri bilmek gerekli, ancak, insan bilgisayarların kullanımı da bilmelidir.
I want to know who you were with this afternoon.
- Bu öğleden sonra kimle birlikte olduğunu bilmek istiyorum.
- be up
- ken
- wise up to
- to regard (someone) as: Onu düşman bildik. We regarded him as an enemy
- to hold (someone) to be the accountable party: Senden başkasını bilmem. You're the only one I hold accountable
- understand
Knowing is not the same as understanding.
- Bilmek, anlamakla aynı değildir.
- may
Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life.
- Bir otelde yangın kaçışının nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.
It's sad to know that we may die any moment.
- Bizim her an ölebilir olduğumuzu bilmek üzücü.
- be onto
- have
Tom wants to know if you have any time to help.
- Tom yardım etmek için zamanın olup olmadığını bilmek istiyor.
If you really want to know, all you have to do is ask.
- Gerçekten bilmek istiyorsanız, yapmanız gereken bütün şey sormaktır.
- be acquainted
- speak
I just wish I knew how to speak French.
- Ben sadece nasıl Fransızca konuşacağımı bilmek istiyorum.
He speaks two languages besides English.
- İngilizcenin yanı sıra iki dil bilmekte.
- hear about
- know to
- tell
I'll tell you everything you want to know.
- Bilmek istediğin her şeyi sana söyleyeceğim.
Tom has a good reason for not telling Mary what she wants to know.
- Onun bilmek istediğini Tom'un Mary'ye söylememek için iyi bir nedeni var.
- bilmek istemek
- want to know
- bilmek istiyorum
- (Konuşma Dili) i wanna know
- bilmek istiyorum
- (Konuşma Dili) i want to know
- bilmek istememek
- unwilling to know about
- bilmek istememek
- not want to know
- biraz bilmek
- know some
- değerini bilmek
- appreciate
- değerini bilmek
- value
- değerini bilmek
- assess
- kıymetini bilmek
- value
- bil
- know
Do you know how to play chess?
- Satranç oynamayı biliyor musun?
Do you know where your father went?
- Babanın nereye gittiğini biliyor musun?
- kıymet bilmek
- appreciate
- bilme
- recognition
- bilme
- consciousness of
- ezbere bilmek
- know something backwards
- fırsat bilmek
- take advantage of
- iyice bilmek
- understand
- iyilik bilmek
- grateful
- iyilik bilmek
- be grateful
- kendini bilmek
- have grown up
- olup bitenleri bilmek
- (deyim) know the score
- bil
- knew
Everybody knew that she was being pushy.
- Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
- bil
- {f} knowing
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
- bil
- {f} ken
Ken didn't know what to say next.
- Ken gelecek defa ne söyleyeceğini bilmiyordu.
Ken can play the violin, not to mention the guitar.
- Ken keman çalabilir, gitardan bahsetmeye bile gerek yok.
- bil
- cognize
- bil
- {f} known
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
His name is known to everyone in this town.
- Onun adı bu kasabada herkesçe bilinmektedir.
- bil
- {f} kenning
- bilme
- conversancy
- bilme
- {i} kenning
- bilme
- conversance
- bilme
- cognition
- -e bilmek
- To know
- başara bilmek
- to know to succeed
- bilme
- knowing
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
- bilme
- sutras
- haddini bilmek
- Know one's place, know one's limitation
- kendini bilmek
- Know yourself
- kıymetini bilmek
- appreciate
- avucunun içi gibi bilmek
- to know (a place) like the palm of one's hand
- avuçunun içi gibi bilmek
- to know (a place) like the palm of one's hand, know thoroughly
- az buçuk ıngilizce bilmek
- have a smattering of English
- ağzının tadını bilmek
- have a fine palate
- ağzının tadını bilmek
- to be a gourmet
- bal alacak çiçeği bilmek
- to know which side one's bread is buttered
- bal alacak çiçeği bilmek/bulmak
- to find the person from whom to profit
- bilme
- knowing; cognition
- bilme
- acquintance
- bilme
- familiarity
- borç bilmek
- feel debted
- bunu bilmek hakkım
- i have the right to know this
- büyük görmek/bilmek/tutmak
- to esteem highly
- cemaziyülevvelini bilmek
- to know a thing or two about (someone), know something disreputable about (someone)
- değerini bilmek
- to appreciate
- değerini bilmek
- treasure
- dil bilmek
- know a language
- dil bilmek
- speak a language
- dost bilmek
- regard someone as friend
- ezbere bilmek
- know by heart
- ezbere bilmek
- 1. to know by heart. 2. to know thoroughly
- ezbere bilmek
- to know sth backwards, to have sth at one's fingertips
- fırsat bilmek
- to take advantage of (the circumstances)
- fırsatı ganimet bilmek
- seize the opportunity
- fırsatı ganimet bilmek
- to seize the opportunity
- fırsatı ganimet bilmek/saymak
- to seize the opportunity
- ganimet bilmek
- to look on (an occasion) as a godsend; to seize (an opportunity)
- girdisini çıktısını bilmek
- to have sth at one's fingertips, to know all the ins and outs of sth
- haddini bilmek
- know one's limitation
- haddini bilmek
- know one's place
- haddini bilmek
- to know one's place
- hadini bilmek
- to know how far one can go; to know the limits of one's capabilities
- hakkında daha çok şey bilmek
- have the advantage of smb
- hesapını bilmek
- to be economical, be careful with money
- idaresini bilmek
- to know how to manage money
- iyi bilmek
- know what's what
- iyice bilmek
- to be sure, be certain (about)
- iyilik bilmek
- not to forget a kindness done one
- iyilik bilmek
- to be grateful
- iş bilmek
- to be skillful; to be capable
- işi bilmek
- be on the ball
- işi bilmek
- to know one's onions, to know one's stuff, to know the ropes
- işini bilmek
- know one's way about
- işini bilmek
- 1. to know how to exploit a situation to one's own advantage. 2. to be conscientious about one's job. 3. to be well-qualified for one's job
- işini bilmek
- to know one's business; to know which side one's bread is buttered
- kadrini bilmek
- to appreciate, to know the value of
- kan alacak damarı bilmek
- to know which side one's bread is buttered
- kan alacak damarı bilmek
- to know where to turn for help
- karış karış bilmek
- to know every inch of (a place)
- kendini bilmek
- 1. to be in one's right mind. 2. to comport oneself properly. 3. (for a person) to have grown up, have reached maturity
- kendini bilmek
- a) to be in one's right mind b) to have self-respect c) to have grown up, to have reached maturity
- kendini tutmasını bilmek
- keep one's end up
- kerameti kendinden bilmek
- to take the credit for something without acknowledging the help others gave one
- kesin olarak bilmek
- know for certain
- keyifi bilmek
- to do as one pleases
- keyifini bilmek
- to know what one likes
- kıymetini bilmek
- to value, to appreciate, to know the value of
- kıymetini bilmek
- to value, appreciate, realize the worth of
- lafını bilmek
- to think before one opens one's mouth, be careful about what one says
- lafını bilmek
- to weigh one's words
- nasıl davranması gerektiğini bilmek
- know how to behave
- ne istediğini bilmek
- know one's own mind
- ne nedir bilmek
- know what's what
- ne yapacağını bilmek
- know one's own mind
- neyin ne olduğunu bilmek
- (deyim) know what's going on
- neyin ne olduğunu bilmek
- (deyim) know what's what
- neyin ne olduğunu bilmek
- (deyim) be with it
- olarak bilmek
- repute
- olmayacağını iyi bilmek
- know better than to
- oturup kalkmasını bilmek
- know how to behave
- sorumluluğunu bilmek
- keep one's end up
- su gibi bilmek
- to know sth backwards
- su gibi bilmek
- to know (something) perfectly, have (something) down pat
- sözünü bilmek
- to speak tactfully
- sırrı bilmek
- be in the secret
- usulünü bilmek
- (Hukuk) know-how
- yakından bilmek/tanımak
- to be closely acquainted with, know (someone) well
- yerini bilmek
- know one's place
- yol erkân bilmek
- to know how to behave properly
- yol iz bilmek
- to know how to behave oneself properly
- yol yordam bilmek
- know the ropes
- yolunu yordamını bilmek
- to know the ropes
- zehir gibi bilmek
- (deyim) know something off pat
- çat pat bilmek
- to have a smattering of
- çok iyi bilmek
- have a wide acquaintance with
- çok iyi bilmek
- have pat
- ödev bilmek/saymak
- to regard (something) as one's duty
- önceden bilmek
- know smth. before
- önceden bilmek
- foreknow
- önünü ardını bilmek
- 1. to be cautious, be prudent. 2. to know how to conduct oneself
- şeytanın yattığı yeri bilmek
- 1. to know some astounding things. 2. to be exceedingly clever and alert