bilmek

listen to the pronunciation of bilmek
Turkish - English
know

I'd like to know the exact time. - Ben tam saati bilmek istiyorum.

I want to know where you are now. - Şu an nerede olduğunu bilmek istiyorum.

be up to
to suspect that (someone) did (something), think that (someone) is responsible for (something): Her şeyi benden biliyorlar. They suspect me of everything. bilemedin/bilemediniz at most. bilerek knowingly, on purpose. bilmeden not knowing, unintentionally. Bilmemek ayıp değil, sormamak/öğrenmemek ayıp. (Atasözü) It's not a shame not to know; what is bad is not asking. bile bile knowingly; on purpose. bile bile lades with full knowledge of the disadvantageous consequences. bildim bileli for a long time now. bilir bilmez half-knowing, with insufficient knowledge. bilmezlikten gelmek to pretend ignorance. bildiğinden kalmamak/bildiğini okumak to insist on having one's own way. bildiğinden şaşmamak not to be deflected from one's plan, not to listen to others. bildiğini yapmak to (ignore advice and) do it one's own way. Bildiğini yedi mahalle bilmez. (Konuşma Dili) He is very shrewd. bilmem hangi something or other. bilmem nasıl somehow or other. Bilmiş ol! (Konuşma Dili) Take note!/Hear this!
(Latin) scire
savvy
knowing

I'm not the only one interested in knowing where Tom was. - Tom'un nerede olduğunu bilmekle ilgilenen tek kişi ben değilim.

Knowing this is the last time I'll be writing to you is very sad. - Bunun sana son kez yazıyor olacağımı bilmek çok üzücü.

be acquainted with
be conscious of
know about

What do you want to know about me? - Benim hakkımda ne bilmek istiyorsun?

I want to know about Tom. - Tom hakkında bilmek istiyorum.

know how to

I'd like to know how to send money to France. - Fransa'ya nasıl para gönderileceğini bilmek istiyorum.

Would you like to know how to prevent getting wrinkles? - Kırışıklıkları nasıl önleyeceğini bilmek istiyor musun?

consider
aware
guess

Do you want to know my guess? - Tahminimi bilmek ister misin?

remember

Tom wants to know if you remember Mary. - Tom Mary'yi hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmek istiyor.

Tom wants to know if you remember him. - Tom onu hatırlayıp hatırlamadığını bilmek istiyor.

guess right
hear of
(Kanun) acquaint
regard as
know of
be wise to
to know; to be informed of, be aware of; to understand
to know; to be acquainted with sth; to guess (right); to remember; to recognize; to consider, to regard as
wise up
to know, recognize
wit

I want to know who you're going out with tonight. - Bu gece kiminle çıkacağını bilmek istiyorum.

I want to know who you were with this afternoon. - Bu öğleden sonra kimle birlikte olduğunu bilmek istiyorum.

be up
ken
wise up to
to regard (someone) as: Onu düşman bildik. We regarded him as an enemy
to hold (someone) to be the accountable party: Senden başkasını bilmem. You're the only one I hold accountable
understand

Knowing is not the same as understanding. - Bilmek, anlamakla aynı değildir.

may

The reporters demanded to know why the mayor wouldn't talk to them. - Muhabirler, belediye başkanının neden onlarla konuşmak istemediğini bilmek istediler.

Maybe I don't want to know. - Belki bilmek istemiyorum.

be onto
have

I have to know the truth. - Gerçeği bilmek zorundayım.

Tom wants to know if you have any time to help. - Tom yardım etmek için zamanın olup olmadığını bilmek istiyor.

be acquainted
speak

Tom speaks French and also speaks English. - Tom Fransızca bilmektedir ve ayrıca İngilizce bilmektedir.

I just wish I knew how to speak French. - Ben sadece nasıl Fransızca konuşacağımı bilmek istiyorum.

hear about
know to
tell

Tom won't tell you what you want to know. - Tom bilmek istediğini sana söylemez.

I'll tell you everything you want to know. - Bilmek istediğin her şeyi sana söyleyeceğim.

bilmek istemek
want to know
bilmek istiyorum
(Konuşma Dili) i wanna know
bilmek istiyorum
(Konuşma Dili) i want to know
bilmek istememek
unwilling to know about
bilmek istememek
not want to know
biraz bilmek
know some
değerini bilmek
appreciate
değerini bilmek
value
değerini bilmek
assess
kıymetini bilmek
value
bil
know

A healthy man does not know the value of health. - Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.

Do you know how to play mahjong? - Mahjong oynamayı biliyor musun?

kıymet bilmek
appreciate
bilme
recognition
bilme
consciousness of
ezbere bilmek
know something backwards
fırsat bilmek
take advantage of
iyice bilmek
understand
iyilik bilmek
grateful
iyilik bilmek
be grateful
kendini bilmek
have grown up
olup bitenleri bilmek
(deyim) know the score
bil
knew

They knew they must fight together to defeat the common enemy. - Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.

Everybody knew that she was being pushy. - Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.

bil
{f} knowing

Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love. - Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.

She got married without her parents knowing it. - O, anne ve babasının bilgisi olmadan evlendi.

bil
{f} ken

Ken is as tall as Bill. - Ken Bill kadar uzun boylu.

Ken can play the violin, not to mention the guitar. - Ken keman çalabilir, gitardan bahsetmeye bile gerek yok.

bil
cognize
bil
{f} known

The firm is known for its high-quality products. - Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.

The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known. - Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.

bil
{f} kenning
bilme
conversancy
bilme
{i} kenning
bilme
conversance
bilme
cognition
-e bilmek
To know
başara bilmek
to know to succeed
bilme
knowing

There is no knowing which team will win. - Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.

Knowing is nothing, imagination is everything. - Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.

bilme
sutras
haddini bilmek
Know one's place, know one's limitation
kendini bilmek
Know yourself
kıymetini bilmek
appreciate
avucunun içi gibi bilmek
to know (a place) like the palm of one's hand
avuçunun içi gibi bilmek
to know (a place) like the palm of one's hand, know thoroughly
az buçuk ıngilizce bilmek
have a smattering of English
ağzının tadını bilmek
have a fine palate
ağzının tadını bilmek
to be a gourmet
bal alacak çiçeği bilmek
to know which side one's bread is buttered
bal alacak çiçeği bilmek/bulmak
to find the person from whom to profit
bilme
knowing; cognition
bilme
acquintance
bilme
familiarity
borç bilmek
feel debted
bunu bilmek hakkım
i have the right to know this
büyük görmek/bilmek/tutmak
to esteem highly
cemaziyülevvelini bilmek
to know a thing or two about (someone), know something disreputable about (someone)
değerini bilmek
to appreciate
değerini bilmek
treasure
dil bilmek
know a language
dil bilmek
speak a language
dost bilmek
regard someone as friend
ezbere bilmek
know by heart
ezbere bilmek
1. to know by heart. 2. to know thoroughly
ezbere bilmek
to know sth backwards, to have sth at one's fingertips
fırsat bilmek
to take advantage of (the circumstances)
fırsatı ganimet bilmek
seize the opportunity
fırsatı ganimet bilmek
to seize the opportunity
fırsatı ganimet bilmek/saymak
to seize the opportunity
ganimet bilmek
to look on (an occasion) as a godsend; to seize (an opportunity)
girdisini çıktısını bilmek
to have sth at one's fingertips, to know all the ins and outs of sth
haddini bilmek
know one's limitation
haddini bilmek
know one's place
haddini bilmek
to know one's place
hadini bilmek
to know how far one can go; to know the limits of one's capabilities
hakkında daha çok şey bilmek
have the advantage of smb
hesapını bilmek
to be economical, be careful with money
idaresini bilmek
to know how to manage money
iyi bilmek
know what's what
iyice bilmek
to be sure, be certain (about)
iyilik bilmek
not to forget a kindness done one
iyilik bilmek
to be grateful
bilmek
to be skillful; to be capable
işi bilmek
be on the ball
işi bilmek
to know one's onions, to know one's stuff, to know the ropes
işini bilmek
know one's way about
işini bilmek
1. to know how to exploit a situation to one's own advantage. 2. to be conscientious about one's job. 3. to be well-qualified for one's job
işini bilmek
to know one's business; to know which side one's bread is buttered
kadrini bilmek
to appreciate, to know the value of
kan alacak damarı bilmek
to know which side one's bread is buttered
kan alacak damarı bilmek
to know where to turn for help
karış karış bilmek
to know every inch of (a place)
kendini bilmek
1. to be in one's right mind. 2. to comport oneself properly. 3. (for a person) to have grown up, have reached maturity
kendini bilmek
a) to be in one's right mind b) to have self-respect c) to have grown up, to have reached maturity
kendini tutmasını bilmek
keep one's end up
kerameti kendinden bilmek
to take the credit for something without acknowledging the help others gave one
kesin olarak bilmek
know for certain
keyifi bilmek
to do as one pleases
keyifini bilmek
to know what one likes
kıymetini bilmek
to value, to appreciate, to know the value of
kıymetini bilmek
to value, appreciate, realize the worth of
lafını bilmek
to think before one opens one's mouth, be careful about what one says
lafını bilmek
to weigh one's words
nasıl davranması gerektiğini bilmek
know how to behave
ne istediğini bilmek
know one's own mind
ne nedir bilmek
know what's what
ne yapacağını bilmek
know one's own mind
neyin ne olduğunu bilmek
(deyim) know what's going on
neyin ne olduğunu bilmek
(deyim) know what's what
neyin ne olduğunu bilmek
(deyim) be with it
olarak bilmek
repute
olmayacağını iyi bilmek
know better than to
oturup kalkmasını bilmek
know how to behave
sorumluluğunu bilmek
keep one's end up
su gibi bilmek
to know sth backwards
su gibi bilmek
to know (something) perfectly, have (something) down pat
sözünü bilmek
to speak tactfully
sırrı bilmek
be in the secret
usulünü bilmek
(Hukuk) know-how
yakından bilmek/tanımak
to be closely acquainted with, know (someone) well
yerini bilmek
know one's place
yol erkân bilmek
to know how to behave properly
yol iz bilmek
to know how to behave oneself properly
yol yordam bilmek
know the ropes
yolunu yordamını bilmek
to know the ropes
zehir gibi bilmek
(deyim) know something off pat
çat pat bilmek
to have a smattering of
çok iyi bilmek
have a wide acquaintance with
çok iyi bilmek
have pat
ödev bilmek/saymak
to regard (something) as one's duty
önceden bilmek
know smth. before
önceden bilmek
foreknow
önünü ardını bilmek
1. to be cautious, be prudent. 2. to know how to conduct oneself
şeytanın yattığı yeri bilmek
1. to know some astounding things. 2. to be exceedingly clever and alert
English - English

Definition of bilmek in English English dictionary

bil
band interleaved by line A form of data storage in which each record in the file contains a scan line (row) of data for one band All bands of data for a given line are stored consecutively within the file
bil
Basic Insulation Level; a reference insulation level expressed as the impulse crest voltage of the nominal 1 2 X 50 microsecond wave This is a measure of the ability of the insulation to withstand very high voltage surges
bil
Basic Insulation Level is a measure of the ability of the insulation system to withstand very high voltage surges For example, a 600 volt class transformer has a 10 KV BIL rating
bil
Bilimportorenes Landsforening Norwegian Vehicle Importers Association (OICA member) [Norway]
bil
Acronym for band interleaved by line A method of storing data
bil
-Basic Insulation Level
bil
Band Interleaved by Line An image file format linked with satellite derived imagery
bil
The basic impulse level or basic insulation level To meet a given BIL rating a bushing must be able to withstand a simulated lightning wave that has a wave shape of 1 2 by 50 microseconds and in both positive and negative polarities The wave reaches its peak in 1 2 microseconds and decays to ½ of the peak value in 50 microseconds BIL ratings are expressed in KV (kilovolts)
bil
Band Interleaved by Line A common raster file format and remote sensing standard
bil
Band Interleaved by Line A format for data storage See Chapter 5
bil
Basic Insulation Level A measure of the ability of the insulation system to withstand very high voltage surges For example, a 600 volt class transformer has a 10 KV BIL rating
Turkish - Turkish
Bir iş yapmaya alışmış olmak, elinden gelmek
Sanmak, var saymak, farz etmek
Sorumlu tutmak. İnanmak: "Bilirim yaşamaz güneşte / Bilirim yaşamaz yan yana aşkla / Ne haksızlık / Ne korku."- N. Cumalı. İşine gelmek, uygun bulmak. -a/-e ekli fiillerle yeterlik bildiren birleşik fiiller oluşturur
Bilemedin mi?"- H. R. Gürpınar
Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak
Tanımak, hatırlamak
İşine gelmek, uygun bulmak
Ben geldim
Saymak
Sorumlu tutmak
Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak: "Yani kısacası bu mükemmel dilimizi kimse bilmez, okumaz."- B. Felek
Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak
Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak: "Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır."- H. Taner
Tanımak, hatırlamak: "Kadıncığım aç
İnanmak
Sanmak, var saymak, farz etmek: "Bir hastanın hastalığına gereken önemi vermesi, doktorun ancak kendini o hasta ile birlikte hasta bilmesi ile sağlanabilir."- R. H. Karay
(Osmanlı Dönemi) PERVA
(Osmanlı Dönemi) NİŞVE
(Osmanlı Dönemi) DÜRYE
(Osmanlı Dönemi) TARSİN
(Osmanlı Dönemi) DERY
kan alacak damarı bilmek
(deyim) nereden veya kimden çıkar sağlanabileceğini bilmek
bilme
Bilgi edinmenin gaye ve sonucu
bilme
Bir şeyin ne olduğunun bilincine varma
bilme
Bilmek işi
bilmek
Favorites