This programme allows you to stay informed.
- Bu program sizin bilgili kalmanızı sağlar.
He is a well informed person.
- O, bilgili bir insandır.
No one is so learned that he can know all things.
- Hiç kimse çok bilgili değil ki her şeyi bilebilsin.
Tom is a learned man.
- Tom bilgili bir adam.
Old people aren't always wiser than young people.
- Yaşlı insanlar her zaman gençlerden daha bilgili değildir.
No one can be more wise than destiny.
- Hiç kimse kaderden daha bilgili olamaz.
Tom is quite knowledgeable about modern popular music.
- Tom modern popüler müzik hakkında oldukça bilgili.
Tom certainly is knowledgeable.
- Tom kesinlikle bilgili.
He is well read in English literature.
- İngiliz edebiyatında çok bilgilidir.
Tom is more intelligent and sophisticated than most boys his age.
- Tom onun yaşındaki birçok erkek çocuğundan daha zeki ve bilgili.
Tom never was sophisticated.
- Tom asla bilgili değildi.
He has knowledge and experience as well.
- O bilgili ve de deneyimli.
He is a well informed person.
- O, bilgili bir insandır.
I'm also very well versed in the movies.
- Ben de filmler konusunda bilgiliyim.
I want specific information.
- Özellikli bilgi istiyorum.
The social worker was asked to follow up the information about the Stevenson family.
- Sosyal görevliden Stevenson ailesi hakkındaki bilgiyi takip etmesi istedi.
The data is often inaccurate.
- Bilgi çoğunlukla yanlıştır.
They conducted the following experiment to collect the data.
- Bilgi toplamak için aşağıdaki deneyi yaptı.
Traveling makes people knowledgeable.
- Seyahat, insanları bilgili yapar.
Bilal is a person of knowledge.
- Bilal bilgili bir kişidir.
A computer program is a list of instructions that tell the computer what to do.
- Bir bilgisayar programı bilgisayara ne yapacağını söyleyen bir talimatlar listesidir.
I have attached instructions on how to use FTP to access our files.
- Dosyalarımıza giriş için FTP'nin nasıl kullanılacağına dair bilgileri ekledim.
She gave me advice as well as information.
- O, bilginin yanı sıra bana tavsiye verdi.
The more information you give me, the better the advice I can provide you.
- Bana ne kadar fazla bilgi verirseniz size o kadar daha iyi tavsiye verebilirim.
Tom doesn't want to be a doctor, although he's very good in science.
- Fen bilgisinde iyi olmasına rağmen, Tom bir doktor olmak istemiyor.
I'm an eighth-grade science teacher in Boston.
- Boston'da sekizinci sınıf fen bilgisi öğretmeniyim.
We need more information.
- Bize daha fazla bilgi lâzım.
We need more information.
- Daha fazla bilgiye ihtiyacımız var.
I learned about you from Tom.
- Tom'dan senin hakkında bilgi edindim.
No one is so learned that he can know all things.
- Hiç kimse çok bilgili değil ki her şeyi bilebilsin.
I believe you have information that can help us.
- Bize yardım edebilecek bilgiye sahip olduğuna inanıyorum.
Television helps us widen our knowledge.
- Televizyon bilgimizi genişletmemize yardımcı olur.
This is a very informative article.
- Bu çok bilgilendirici bir yazı.
News can be accessed on your computer.
- Bilgisayarınızda habere erişilebilir.
Electronic news media is our primary source of information.
- Elektronik haber medya temel bilgi kaynağımızdır.
He was able to get the information by reading the letter.
- Mektubu okuyarak bilgi edinebildi.
He could get the information by reading the letter.
- Mektubu okuyarak bilgi alabilir.
That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition.
- O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.
I'd like to add some information to my report.
- Raporuma bazı bilgiler eklemek istiyorum.
The suspect reportedly stole computers.
- Söylendiğine göre sanık bilgisayarları çalmış.
Is there any word on Tom's condition?
- Tom'un durumu hakkında bir bilgi var mı?
Tom didn't know how to translate the word computer because the people he was talking to had never seen one.
- Konuştuğu insanlar daha önce bir bilgisayar görmedikleri için Tom computer kelimesini nasıl çevireceğini bilmiyordu.
The text above contains no accurate facts on the matter.
- Yukarıdaki metin konuyla ilgili kesin bilgiler içermiyor.
Mary pretended to be working on her computer, but in fact she was eavesdropping on the conversation.
- Mary bilgisayarında çalışıyor gibi davrandı ama aslında o, konuşmaya kulak misafiriydi.
I'll have to take that question on notice.
- Bu soruyu gerekli bilgiyi edindikten sonra yanıtlayacağım.
Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.
- Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.
I was impressed by the general knowledge of Japanese students.
- Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.
The hardest part of learning a language is knowing the vocabulary by heart.
- Dil öğrenmenin en zor kısmı kelime bilgisini ezberlemektir.
Learning and cherishing data are not just the domain of Jewish people.
- Bilgiye değer verip öğrenmek Yahudilerin tekelinde değildir.
I have a nodding acquaintance with him.
- Onunla ilgili çok az bilgim var.
Intelligence and knowledge are two very different things.
- Zeka ve bilgi iki çok farklı şeydir.
If you sign up to Facebook, your information will be sent to intelligence agencies.
- Facebook'a üye olursanız, bilgileriniz istihbarat örgütlerine gönderilecektir.
The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory.
- Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.
If you sign up to Facebook, your information will be sent to intelligence agencies.
- Facebook'a üye olursanız, bilgileriniz istihbarat örgütlerine gönderilecektir.
I have attached instructions on how to use FTP to access our files.
- Dosyalarımıza giriş için FTP'nin nasıl kullanılacağına dair bilgileri ekledim.
A computer program is a list of instructions that tell the computer what to do.
- Bir bilgisayar programı bilgisayara ne yapacağını söyleyen bir talimatlar listesidir.
Fully automatic story generation remains an unsolved problem for computer scientists.
- Tam otomatik hikaye üretimi bilgisayar bilim adamları için çözülmemiş bir sorun kalmaya devam etmektedir.
I was impressed by the general knowledge of Japanese students.
- Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.
I don't know how to operate this computer.
- Bu bilgisayarı nasıl çalıştıracağımı bilmiyorum.
Tom didn't know how to translate the word computer because the people he was talking to had never seen one.
- Konuştuğu insanlar daha önce bir bilgisayar görmedikleri için Tom computer kelimesini nasıl çevireceğini bilmiyordu.
Yeterince malumatımız yok.
- Yeterli bilgimiz yok.