Wang Lao Ji isn't beer. It's tea.
- Wang Lao Ji bir bira değildir. O bir çaydır.
I bought a bottle of beer at the liquor store.
- Likör dükkânından bir şişe bira satın aldım.
Try to stay a bit more alert to what goes on around you.
- Çevrenizde neler olup bittiğine biraz daha dikkat etmeye çalışın.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
I hope there's still some bread left.
- Hâlâ biraz ekmek kaldığını umuyorum.
There is little hope of success.
- Biraz başarı ümidi var.
The beer is served in a beer stein.
- Bira, bira bardağında sunulur.
The bottles of beer that I brought to the party were redundant; the host's family owned a brewery.
- Partiye getirdiğim bira şişeleri gereksizdi; ev sahibinin ailesi bir bira fabrikasına sahipti.
Beer is sold by the pint.
- Bira büyük bira bardağı ile satılır.
Do you have any light beer?
- Hiç hafif biran var mı?