benimseme

listen to the pronunciation of benimseme
Turkish - English
adoption

The puppy's single good eye begs me for adoption. - Yavru köpeğin tek iyi gözü benimseme için yalvarıyor.

espousal
embrace

We should embrace that. - Onu benimsememiz gerekir.

appropiation
adopt

We have decided to adopt your idea. - Fikrini benimsemeye karar verdik.

The puppy's single good eye begs me for adoption. - Yavru köpeğin tek iyi gözü benimseme için yalvarıyor.

embracement
acception
appropriation; assimilation
appropriation; espousal
assimilation, making (something) one's own
{i} appropriation
benimsemek
(Hukuk) adopt

Adopting a low calorie diet will increase your lifespan. - Düşük kalorili bir diyet benimsemek yaşam sürenizi artıracaktır.

Adopting the new policy was the best thing this company ever did. - Yeni politikayı benimsemek, bu şirketin şimdiye kadar yaptığı en iyi şeydi.

benimseme sayısı
acceptance number
benimseme-direnme
(Pisikoloji, Ruhbilim) acceptance-resistance
benimsemek
embrace
benimsemek
espouse
benimsemek
{f} assimilate
benimsemek
{f} internalize
benimse
(Bilgisayar) accept

Jackson accepted their advice. - Jackson onların tavsiyesini benimsedi.

benimse
(Bilgisayar) set
benimsemek
(Kanun) absorption
benimsemek
naturalize
benimsemek
appropriate
benimsemek
take on
benimsemek
(Politika, Siyaset) adoption
benimsemek
take over
benimsemek
embark on
benimsemek
nibble
benimsemek
nibble at
benimsemek
applaud
Avrupa Standartlarını benimseme
(Hukuk) adoption of European Standards
benimse
adopted

He adopted the new method. - O, yeni yöntemi benimsedi.

Tom adopted a new policy. - Tom yeni bir politika benimsedi.

benimsemek
latch on to
benimsemek
commandeer
benimsemek
be sold on
benimsemek
seize upon
benimsemek
seize
benimsemek
interiorize
benimsemek
take up seriously
benimsemek
to make (something) one's own, assimilate, absorb, imbibe
benimsemek
to appropriate, to adopt
benimsemek
to appropriate; to consider or treat (something) as if it were one's own property
benimsemek
{f} hug
yunan uygarlığını benimseme
Hellenization
Turkish - Turkish
Benimsemek işi, sahip çıkma, tesahup
benimsemek
Bir şeye, birine bağlanmak, ısınmak
benimsemek
Bir şeye, birine bağlanmak, ısınmak: "Karım içinde büyüdüğü bu evi bütün psikolojik derinliğiyle benimsemişti."- A. H. Tanpınar
benimsemek
Bir şeyi kendine mal etmek, sahip çıkmak, kabullenmek, tesahup etmek: "Ağzın kulaklarına vardı, işi âdeta benimsedin."- R. H. Karay
benimsemek
Bir şeyi kendine mal etmek, sahip çıkmak, kabullenmek, tesahup etmek
benimsemek
mal olmak
benimseme
Favorites