belebt

listen to the pronunciation of belebt
German - Turkish
English - Turkish

Definition of belebt in English Turkish dictionary

alive
canlı

Bazı sebeplerden dolayı geceleri daha canlı hissediyorum. - For some reason I feel more alive at night.

Onun dün yakaladığı balık hâlâ canlı. - The fish he caught yesterday is still alive.

alive
{s} diri

Yılan diri mi yoksa ölü mü? - Is the snake alive or dead?

Tom Mary'nin ölü mü ya da diri mi olduğunu bilmiyor. - Tom doesn't know if Mary is dead or alive.

alive
{s} sağ

Yılan sağ mı yoksa ölü mü? - Is the snake alive or dead?

Doktorlar onun öldüğünü düşünmüştü ama o bugün hâlâ hayatta ve sağlıklı ve bir işi ve bir ailesi var. - The doctors thought he was dead, but today he is still alive and healthy, and has a job and a family.

alive
{s} hayat dolu

Yer yaratıcı genç insanlarla hayat doluydu. - The place was alive with creative young people.

alive
hayatta olmak

Tom, hayatta olmak için kesinlikle şanslı. - Tom certainly is lucky to be alive.

Hayatta olmak iyidir. - It's good to be alive.

alive
dirimli
alive
hareketli
alive
yaşam dolu
alive
{s} farkında

Ben tamamen tehlikenin farkındaydım. - I was fully alive to the danger.

Biz ne olduğunun farkındaydık. - We were alive to what was going on.

alive
şevkli
alive
alive with bees arı dolu
alive
{s} hayatta

Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı. - If it hadn't been for you, he would still be alive.

Erkek kardeşlerin her ikisi de hâlâ hayatta. - Both brothers are still alive.

alive
{s} yaşayan

Yaşayan en uzun adam Carl'dır. - Carl is the tallest man alive.

Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır. - Elephants are the largest land animals alive today.

alive
{s} elektrik yüklü
alive
sevinçli
alive
Man alive I argo Hey mübarek I