Tom binadan ayrılmak zorunda kalacak.
- Tom will have to leave the building.
Ancak Lucy evinden ayrılmak üzereydi.
- However, Lucy is about to leave her home.
Dışarı çıkmadan önce kapıyı kilitlemeden bırakmak onun dikkatsizliğiydi.
- It was careless of her to leave the door unlocked when she went out.
Konuyu ona bırakmaktan başka seçeneğimiz yoktu.
- We had no choice but to leave the matter to him.
Tom Mary'nin erken ayrılması için izin verdi.
- Tom allowed Mary to leave early.
O iki hafta izin aldı ve Çin'i ziyaret etti
- She took two weeks' leave and visited China.
Geride kalmak yerine terk etmeyi seçtim.
- I chose to leave instead of staying behind.
Gitmek isteyen birini kalmaya zorlayamazsın. Eğer kalmak istersem, beni gitmeye zorlayabilirler mi?
- You cannot force someone to stay if they want to leave. If I want to stay, can they force me to leave?
Acele et! Tren yola çıkmak üzere.
- Hurry up! The train is about to leave.
Yola çıkmak için ne zaman hazır olursun?
- When will you be ready to leave?
Onlarla kapıda vedalaştım.
- I took my leave of them at the gate.
Tom'la vedalaşıncaya kadar gidemezsin.
- You can't leave until you've said goodbye to Tom.