bekleyen

listen to the pronunciation of bekleyen
Turkish - English
guardant
aspirant
(Bilgisayar) pending
backlog
expectant
(Bilgisayar) pending review
expectanct
waiting

The lines of people waiting for food were longer than before. - Yemek için bekleyen insan sıraları eskisinden daha uzundu.

I have a friend waiting for me in front of the library. - Kütüphanenin önünde beni bekleyen bir arkadaşım var.

standby
bekleyen istekler
(Bilgisayar) requests pending
bekleyen kişiler
queue
bekleyen veri
(Bilgisayar) dirty data
bekleyen davalar listesine kaydetmek
docket
bekleyen görevler
(Bilgisayar) tasks waiting
bekleyen parçalar
(Ticaret) non-standing parts
bebek bekleyen
expectant
bebek bekleyen kadın
expectant mother
bekle
expect

You can't expect me to always think of everything! - Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.

Don't expect too much. - Çok fazla şey bekleme.

bekle
hold on

If you hold on a moment, I will get Jane on the phone. - Eğer biraz beklerseniz, Jane'i telefona alacağım.

Hold on a minute, please. - Bir dakika bekle,lütfen.

bekle
hang on

Now, hang on a second. - Şimdi, bir saniye bekle.

Hang on a minute. I'll call Jimmy. - Bir dakika bekle. Jimmy'yi arayacağım.

bekle
wait

You shouldn't wait here. - Burada beklememen gerekir.

Please wait half an hour. - Lütfen yarım saat bekle.

bekle
held on
bekle
{f} expected

The math homework proved to be easier than I had expected. - Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.

The number of students who were late for school was much smaller than I had expected. - Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.

bekle
(Bilgisayar) pause

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

bekle
hold your horses
bekle
(Bilgisayar) waitfor
bekle
(Konuşma Dili) not so fast
çözüm bekleyen
burning
bekle
{f} waiting

Five patients were in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

He kept me waiting for more than an hour. - O beni bir saatten daha fazla bekletti.

bekle
await

Go over there, and await further instructions. - Oraya git ve daha fazla talimat bekle.

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
bide

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

bekle
watch to
bekle
watch for
bekle
wait for

I'll wait for him for an hour. - Onu bir saat bekleyeceğim.

We can hardly wait for the party on Friday. - Cuma günkü partiyi bekleyemeyiz.

bekle
bode
bekle
{f} bided
bekle
{f} biding
bekle
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
look forward

May we look forward to receiving your order? - Siparişinizi almayı dört gözle bekleyebilir miyiz?

I'll look forward to it. - Onu sabırsızlıkla bekleyeceğim.

bekle
hold#on
bekle
look#forward
cehennemin kapısını bekleyen üç başlı köpek
Cerberus
hazır bekleyen
in waiting
çocuk bekleyen
expecting
çıkış saatini dört gözle bekleyen kimse
clock watcher
Turkish - Turkish
muntazır
(Osmanlı Dönemi) MÜTERABBIS
bekleyen
Favorites