beklemeden

listen to the pronunciation of beklemeden
Turkish - English
out of hand
Without thought or consideration

He dismissed the idea out of hand.

Not under control

Clean things as you go so that the mess does not get out of hand.

Immediately

He bad to open wyde his brazen gate, / Which long time had bene shut, and out of hond / Proclaymed ioy and peace through all his state .

out of control; "the riots got out of hand"
out of control; "the riots got out of hand
out of control
beni beklemeden yat
don't wait up
bekle
expect

You can't expect me to always think of everything! - Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.

The number of students who were late for school was much smaller than I had expected. - Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.

bekle
hold on

If you hold on a moment, I will get Jane on the phone. - Eğer biraz beklerseniz, Jane'i telefona alacağım.

Hold on a moment, please. - Biraz bekleyin, lütfen.

bekle
hang on

We're a bit busy at the moment. Can you hang on a minute? - Şu anda biraz meşgulüz. Bir dakika bekleyebilir misiniz?

Now, hang on a second. - Şimdi, bir saniye bekle.

bekle
wait

Carlos waited a moment. - Carlos bir müddet bekledi.

You shouldn't wait here. - Burada beklememen gerekir.

bekle
held on
bekle
{f} expected

Students are expected to stay away from dubious places. - Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak kalması bekleniyor.

The math homework proved to be easier than I had expected. - Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.

bekle
(Bilgisayar) pause

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

bekle
hold your horses
bekle
(Bilgisayar) waitfor
bekle
(Konuşma Dili) not so fast
bekle
{f} waiting

Waiting for a bus, I met my friend. - Bir otobüs beklerken, arkadaşımla buluştum.

We men are used to waiting for the women. - Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız.

bekle
await

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

Tom wasn't awaiting me. - Tom beni beklemiyordu.

bekle
bide

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

bekle
watch to
bekle
watch for
bekle
wait for

I'll wait for him for an hour. - Onu bir saat bekleyeceğim.

Please wait for thirty minutes. - Lütfen yarım saat bekle.

bekle
bode
bekle
{f} bided
bekle
{f} biding
bekle
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
look forward

May we look forward to receiving your order? - Siparişinizi almayı dört gözle bekleyebilir miyiz?

If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries. - Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.

bekle
hold#on
bekle
look#forward
karşılık beklemeden
disinterested
karşılık beklemeden yapılan
disinterested
beklemeden
Favorites