bekleme

listen to the pronunciation of bekleme
Turkish - English
anticipation

The anticipation is always worse than the calamity. - Bekleme her zaman felaketten daha kötüdür.

wait

Five patients were in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

You shouldn't wait here. - Burada beklememen gerekir.

waiting

There's no point in waiting. - Beklemenin bir faydası yok.

We men are used to waiting for the women. - Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız.

expectation
prospect
esperance
awaiting
(İnşaat) dwell
holding
biding
standby

National rescue teams are on standby ready to fly to Japan. - Milli kurtarma ekipleri beklemede Japonya'ya uçmaya hazır.

waiting; expectance
contemplation
remaining in one place until a certain time or event
expectancy
waiting, wait; expectation, anticipation
on standby
waiting around
tarry
{i} expectance
beklemek
anticipate
beklemek
wait

There was nothing for it but to wait. - Onun için beklemekten başka yapacak bir şey yoktu.

All you can do is to wait. - Tüm yapabileceğin beklemektir.

beklemek
expect

Fadil had to expect and plan for the worst. - Fadıl en kötüsünü beklemek ve planlamak zorundaydı.

We have to expect the worst. - En kötüsünü beklemek zorundayız.

bekleme demir yeri
(Askeri) holding anchorage
bekleme dizelgesi
(Bilgisayar,Teknik) waiting list
bekleme durumu
(Bilgisayar) wait condition
bekleme hakkı
option
bekleme konumu
(Bilgisayar) standby
bekleme koşulu
wait condition
bekleme odası
waiting area
bekleme odası
lobby
bekleme odası
entrance hall
bekleme odası
foyer
bekleme odası
hall
bekleme odası
ante-room
bekleme odası
vestibule
bekleme odası
lounge
bekleme salonu
lounge
bekleme salonu
waiting area
bekleme salonu
(Havacılık) departure lounge
bekleme süresi
(Ticaret) time of waiting
bekleme süresi
wait
bekleme süresi
waiting-period
bekleme süresi
(Ticaret) lay days
bekleme süresi
(Ticaret) waiting time
bekleme süresi
(Telekom) standby time
bekleme süresi
offset
bekleme süresi
(Ticaret) qualifying period
bekleme süresi
(Ticaret) cooling period
bekleme süresi
(Bilgisayar) sleep time
bekleme yapmak
stopping, to wait, waiting
bekleme yeri
in standby
bekleme alanı
(Havacılık) holding bay
bekleme dosyası
(Askeri) suspense file
bekleme durumunda bile
even at standby state
bekleme durumunda dahi
even at standby state
bekleme duruşları
(Spor) ready position
bekleme fiksi
(Havacılık) holding fix
bekleme fonksiyonu
(Bilgisayar) inline function
bekleme isteniyor
(Bilgisayar) requesting hold
bekleme korkusu
(Pisikoloji, Ruhbilim) macrophobia
bekleme kuralı
(Havacılık) hold procedure
bekleme listesi
waiting list
bekleme mevzi
(Askeri) stand by position
bekleme mevzi
(Askeri) waiting position
bekleme mevziinde
(Askeri) in readiness
bekleme noktası
holding point
bekleme odası
anteroom

There is an anteroom adjoining the library. - Kütüphaneye bitişik bir bekleme odası var.

Please hang your coat in the anteroom. - Lütfen ceketinizi bekleme odasına asın.

bekleme odası
reception room
bekleme odası
antechamber
bekleme odası/salonu
waiting room
bekleme paterni
(Havacılık,Teknik) holding pattern
bekleme paterni modu
(Askeri) holding pattern mode
bekleme pozisyonları
(Spor) waiting positions
bekleme saati
(Bilgisayar) pend time
bekleme sahası
holding area
bekleme salonu
a) waiting room b) (havaalanında) lounge
bekleme salonu
waiting room

Some of the people in the waiting room were watching TV. - Bekleme salonundaki insanların bazıları TV izliyorlardı.

Five patients were in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

bekleme süresi
demurrage
bekleme süresi
latency time
bekleme tankı
holding tank
bekleme tazminatı
(Ticaret) congestion charges
bekleme ve çalışma devre
breaks and make switches
bekleme yeri
waiting point
bekleme yeri
waiting spot
bekleme zaman aşımı
(Bilgisayar) wait timeout
bekleme zamanı
(Askeri) slot time
bekleme zamanı
wait time
bekle
expect

The math homework proved to be easier than I had expected. - Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.

Did that hotel meet your expectations? - Otel beklentilerini karşıladı mı?

bekle
hold on

Please hold on a moment. - Lütfen biraz bekleyin.

Hold on a minute, please. - Bir dakika bekle,lütfen.

beklemek
hope

I hope that Emi will appear soon. I'm tired of waiting for her. - Emi'nin yakında ortaya çıkacağını umuyorum. Onu beklemekten usandım.

All Sadako could do now was to make paper cranes and hope for a miracle. - Sadako'nun şimdi yapabileceği bütün şey kağıttan vinçler yapmak ve bir mücize beklemekti.

beklemek
await
bekle
hang on

Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there. - Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.

Now, hang on a second. - Şimdi, bir saniye bekle.

beklemek
watch for
bekle
wait

You shouldn't wait here. - Burada beklememen gerekir.

Please wait half an hour. - Lütfen yarım saat bekle.

bekle
held on
bekle
{f} expected

Students are expected to stay away from dubious places. - Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak kalması bekleniyor.

The number of students who were late for school was much smaller than I had expected. - Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.

beklemek
wait for

Tom wondered how long he'd have to wait for Mary. - Tom Mary'yi ne kadar beklemek zorunda kalacağını merak etti.

Tom wanted to wait for the next bus. - Tom sonraki otobüsü beklemek istedi.

beklemek
stay

Are you sure you don't want to stay here and wait with us? - Burada kalmak ve bizimle beklemek istemediğinden emin misin?

Tom and I left right away, but Mary stayed behind to wait for John. - Tom ve ben hemen çıktık, ancak Mary John'u beklemek için arkada kaldı .

beklemek
hold on
beklemek
look forward to
beklemek
bargain for
bekle
(Bilgisayar) pause

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

bekle
hold your horses
bekle
(Bilgisayar) waitfor
bekle
(Konuşma Dili) not so fast
bekleme süresi
(Ticaret) cooling off period
beklemek
hang on
beklemek
look

Tom looks like he's tired of waiting. - Tom beklemekten bıkmış gibi görünüyor.

beklemek
wait upon
beklemek
(Dilbilim) bank on
beklemek
reckon on
beklemek
watch over
beklemek
held on
beklemek
let

Instead of waiting for Tom, let's eat now before the food gets cold. - Tom'u beklemek yerine, yemek soğumadan önce şimdi yiyelim.

beklemek
guard
beklemek
bargain on
beklemek
watch to
beklemek
durer
beklemek
anticipates
beklemek
bode
beklemek
project
beklemek
be waiting
beklemek
think

I think Tom hates waiting for me. - Sanırım Tom beni beklemekten nefret ediyor.

How long do you think we'll have to wait? - Ne kadar süre beklemek zorunda kalacağımızı düşünüyorsun?

beklemek
count on
beklemek
(deyim) expect of
beklemek
(deyim) kick one's heels
bekle
{f} waiting

We men are used to waiting for the women. - Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız.

He kept me waiting for more than an hour. - O beni bir saatten daha fazla bekletti.

bekle
await

Awaiting your quick response . . . - Hızlı yanıtın bekleniyor.

Tom is in jail, awaiting trial. - Tom duruşmayı beklerken hapistedir.

bekle
bide

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

bekle
watch to
bekle
watch for
bekle
wait for

Please wait for me at the station. - Lütfen beni istasyonda bekleyin.

Please wait for thirty minutes. - Lütfen yarım saat bekle.

bekle
bode
bekle
{f} bided
bekle
{f} biding
bekle
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
look forward

May we look forward to receiving your order? - Siparişinizi almayı dört gözle bekleyebilir miyiz?

If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries. - Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.

bekleme süresi
wait time
beklemek
stick around
beklemek
hold out for
beklemek
tarry
beklemek
watch
beklemek
calculate upon
Bekleme süresi
(Elektrik, Elektronik) reclaim time
bekle
hold#on
bekle
look#forward
beklemek
bide
beklemek
wait to
beklemek
wait in
beklemek
to wait for
beklemek
to expect (from)
beklemek
hang around
beklemek
look for
beklemek
hang about
beklemek
to wait (for), to await, to hang on, to hold on, to stick around; to expect, to anticipate; to guard, to watch (over)
beklemek
abide
beklemek
to wait (for); to expect, look (for)
beklemek
to guard, watch (over), attend. Bekle yârin köşesini. (Konuşma Dili) Don't build your hopes too high
beklemek
tarry; mark time
beklemek
stand by
beklemek
have smth. in prospect
beklemek
mark time
f-bekleme
(Bilgisayar) f-stop
merakla bekleme
suspense
minimum bekleme irtifası
(Havacılık) minimum holding altitude
muharebe meteoroloji timi; müşteri bekleme zamanı
(Askeri) combat weather team; customer wait time
sizi bekleme listesine kayıt etmemi ister misiniz
Would you like me to put you on our waiting list
yaya bekleme yeri
safety zone
ölüyü bekleme
wake
Turkish - Turkish
Beklemek işi
Beklemek işi: "Pencere kapandıktan sonra aynı hareketsizlik ve bekleme devam etti."- N. S. Örik
Vakit öldürme: "Ağzında piposu, ayaklarını uzatmış, pineklemekle bekleme arası oturuyordu."- Ç. Altan
Vakit öldürme
bekleme odası
Bekleme salonu
bekleme salonu
Doktor, avukat vb. ile görüşme öncesinde oturulan yer, bekleme odası
bekleme salonu
Herhangi bir taşıtı beklemek için gelenlerin oturdukları yer
bekleme süresi
Evliliği sona ermiş kadının yeniden evlenebilmesi için aradan geçmesi gereken süre
bekleme süresi
Görüşme kararının alınması ile görüşmenin yapıldığı ana kadar geçen süre
bekleme yeri
Herhangi bir taşıtı beklemek için ayrılan bölme
bekleme yeri
Bir kimseyi beklemek için ayrılan bölme
Beklemek
aylamak
Beklemek
oyalanmak
beklemek
Bir iş oluncaya, biri gelinceye değin bir yerde kalmak, durmak: "Arkadaki tramvaylar dizi olmuş, bekliyorlardı."- H. Taner
beklemek
Aramak, istemek
beklemek
Aramak, istemek: "Bu tecrübeli deniz kurdunun muhakkak bir beklediği var."- F. F. Tülbentçi
beklemek
Bir şeyi, bir kimseyi gözetmek, korumak, muhafaza etmek
beklemek
Karşılaşma ihtimali bulunmak
beklemek
Süre tanımak, acele etmemek
beklemek
Ummak
beklemek
Bir iş oluncaya, biri gelinceye değin bir yerde kalmak, durmak
beklemek
Süre tanımak, acele etmemek: "Demin orada oturdum, senin uyanma saatini bekledim."- R. H. Karay
beklemek
Karşılaşma ihtimali bulunmak: "Sabri gittikten sonra Basire, ondan gebe kalmış olmaktan korkarak bekledi."- M. Ş. Esendal
beklemek
Ummak: "Nikâhtan bu kadar keramet bekleme!"- P. Safa
bekleme
Favorites