All that you have to do is to wait for his reply.
- Tüm yapmanız gereken, onun cevabını beklemek.
There was nothing for it but to wait.
- Onun için beklemekten başka yapacak bir şey yoktu.
Fadil had to expect and plan for the worst.
- Fadıl en kötüsünü beklemek ve planlamak zorundaydı.
You have to expect that once in a while.
- Ara sıra beklemek zorundasın.
I hope that Emi will appear soon. I'm tired of waiting for her.
- Emi'nin yakında ortaya çıkacağını umuyorum. Onu beklemekten usandım.
I hope we don't have to wait too long.
- Umarım çok uzun süre beklemek zorunda değiliz.
All that you have to do is to wait for his reply.
- Tüm yapmanız gereken, onun cevabını beklemek.
Tom wanted to wait for the next bus.
- Tom sonraki otobüsü beklemek istedi.
Are you sure you don't want to stay here and wait with us?
- Burada kalmak ve bizimle beklemek istemediğinden emin misin?
How long do we have to stay here?
- Burada ne kadar beklemek zorundayız?
Tom looks like he's tired of waiting.
- Tom beklemekten bıkmış gibi görünüyor.
Instead of waiting for Tom, let's eat now before the food gets cold.
- Tom'u beklemek yerine, yemek soğumadan önce şimdi yiyelim.
I think we have to wait a little more.
- Sanırım biraz daha beklemek zorundayız.
I don't think you'll have to wait for more than three hours.
- Üç saatten daha fazla beklemek zorunda olacağını sanmıyorum.