bekle

listen to the pronunciation of bekle
Turkish - English
hold on

If you hold on a moment, I will get Jane on the phone. - Eğer biraz beklerseniz, Jane'i telefona alacağım.

Please hold on a moment. - Lütfen biraz bekleyin.

hang on

Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there. - Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.

We're a bit busy at the moment. Can you hang on a minute? - Şu anda biraz meşgulüz. Bir dakika bekleyebilir misiniz?

(Bilgisayar) wait

I'll wait here until she comes. - O gelene kadar burada bekleyeceğim.

Carlos waited a moment. - Carlos bir müddet bekledi.

(Bilgisayar) pause

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

hold your horses
(Bilgisayar) waitfor
(Konuşma Dili) not so fast
expect

Don't expect too much. - Çok fazla şey bekleme.

You can't expect me to always think of everything! - Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.

held on
{f} expected

The garden was larger than I had expected. - Bahçe beklediğimden daha büyüktü.

Students are expected to stay away from dubious places. - Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak kalması bekleniyor.

{f} waiting

Five patients were in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

We men are used to waiting for the women. - Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız.

await

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

Tom wasn't awaiting me. - Tom beni beklemiyordu.

bide

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

watch to
watch for
wait for

Please wait for thirty minutes. - Lütfen yarım saat bekle.

Please wait for five minutes. - Lütfen beş dakika bekle.

bode
{f} bided
{f} biding
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

look forward

We always look forward to Tom's annual visit. - Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.

May we look forward to receiving your order? - Siparişinizi almayı dört gözle bekleyebilir miyiz?

hold#on
look#forward
beklemek
anticipate
beklemek
wait

All that you have to do is to wait for his reply. - Tüm yapmanız gereken, onun cevabını beklemek.

All that is to be done is to wait. - Yapılması gereken bütün şey beklemektir.

beklemek
expect

Fadil had to expect and plan for the worst. - Fadıl en kötüsünü beklemek ve planlamak zorundaydı.

I had to wait a lot longer than I expected I'd have to. - Umduğumdan daha uzun beklemek zorunda kaldım.

bekle de gör
wait and find out
bekle de gör
wait and see
bekle ve gör
wait and see
bekle ve gör politikası
(Hukuk) wait and see policy
beni bekle
wait me
beklemek
hope

I hope that Emi will appear soon. I'm tired of waiting for her. - Emi'nin yakında ortaya çıkacağını umuyorum. Onu beklemekten usandım.

I hope we don't have to wait too long. - Umarım çok uzun süre beklemek zorunda değiliz.

beklemek
await
beklemek
watch for
beklemek
wait for

We had no choice but to wait for a while until the store opened. - Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.

Tom wanted to wait for the next bus. - Tom sonraki otobüsü beklemek istedi.

beklemek
stay

We have to stay alert. - Tetikte beklemek zorundayız.

How long do we have to stay here? - Burada ne kadar beklemek zorundayız?

beklemek
hold on
beklemek
look forward to
beklemek
bargain for
beklemek
hang on
beklemek
look

Tom looks like he's tired of waiting. - Tom beklemekten bıkmış gibi görünüyor.

beklemek
wait upon
beklemek
(Dilbilim) bank on
beklemek
reckon on
beklemek
watch over
beklemek
held on
beklemek
let

Instead of waiting for Tom, let's eat now before the food gets cold. - Tom'u beklemek yerine, yemek soğumadan önce şimdi yiyelim.

beklemek
guard
beklemek
bargain on
beklemek
watch to
beklemek
durer
beklemek
anticipates
beklemek
bode
beklemek
project
beklemek
be waiting
beklemek
think

I think we have to wait a little more. - Sanırım biraz daha beklemek zorundayız.

How long do you think we'll have to wait? - Ne kadar süre beklemek zorunda kalacağımızı düşünüyorsun?

beklemek
count on
beklemek
(deyim) expect of
beklemek
(deyim) kick one's heels
dakika bekle
(Bilgisayar) minutes
dur-bekle
(Bilgisayar) hold
beklemek
stick around
beklemek
hold out for
beklemek
tarry
beklemek
watch
beklemek
calculate upon
beklemek
bide
beklemek
wait to
beklemek
wait in
beklemek
to wait for
beklemek
to expect (from)
beklemek
hang around
beklemek
look for
beklemek
hang about
beklemek
to wait (for), to await, to hang on, to hold on, to stick around; to expect, to anticipate; to guard, to watch (over)
beklemek
abide
beklemek
to wait (for); to expect, look (for)
beklemek
to guard, watch (over), attend. Bekle yârin köşesini. (Konuşma Dili) Don't build your hopes too high
beklemek
tarry; mark time
beklemek
stand by
beklemek
have smth. in prospect
beklemek
mark time
biraz bekle
wait a little
spor bekle
(Bilgisayar) sports wait
yolculuk bekle
(Bilgisayar) travel wait
Turkish - Turkish

Definition of bekle in Turkish Turkish dictionary

Beklemek
aylamak
Beklemek
oyalanmak
beklemek
Bir iş oluncaya, biri gelinceye değin bir yerde kalmak, durmak: "Arkadaki tramvaylar dizi olmuş, bekliyorlardı."- H. Taner
beklemek
Aramak, istemek
beklemek
Aramak, istemek: "Bu tecrübeli deniz kurdunun muhakkak bir beklediği var."- F. F. Tülbentçi
beklemek
Bir şeyi, bir kimseyi gözetmek, korumak, muhafaza etmek
beklemek
Karşılaşma ihtimali bulunmak
beklemek
Süre tanımak, acele etmemek
beklemek
Ummak
beklemek
Bir iş oluncaya, biri gelinceye değin bir yerde kalmak, durmak
beklemek
Süre tanımak, acele etmemek: "Demin orada oturdum, senin uyanma saatini bekledim."- R. H. Karay
beklemek
Karşılaşma ihtimali bulunmak: "Sabri gittikten sonra Basire, ondan gebe kalmış olmaktan korkarak bekledi."- M. Ş. Esendal
beklemek
Ummak: "Nikâhtan bu kadar keramet bekleme!"- P. Safa
bekle
Favorites