Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.
- Such considerations ultimately had no effect on their final decision.
Sonuçta, okula gitmeye son verdi.
- Ultimately, he ended up going to school.
Onun Noodliness'i, Uçan Spagetti Canavarı evrende nihai gerçektir.
- His Noodliness, the Flying Spaghetti Monster is the ultimate truth in the universe.
Altına ihtiyacım yok. Ben sadece nihai gerçeği arıyorum.
- I don't need gold, I only seek the ultimate truth.
Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.
- The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
Sonuçta, okula gitmeye son verdi.
- Ultimately, he ended up going to school.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.