Babam yatakta kitap okumamamı söyledi.
- My father told me not to read a book in my bed.
Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
- This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.
Bütün gün yatakta kalmak zorundayım.
- I have to stay in bed all day.
O yatakta kalmak zorunda kaldı.
- He had to stay in bed.
Kanada'da zeminde değil yatakta uyuyoruz.
- In Canada we sleep in a bed, not on the floor.
Yeni evimde oturma odası zemin katta ve yatak odası birinci katta.
- In my new house, the living room is on the ground floor and the bedroom is on the first floor.
Telefon çaldığında yatmaya gitmek üzereydim.
- I was about to go to bed when the phone rang.
Birisi kapıyı çaldığında o yatmaya gitmek üzereydi.
- She was about to go to bed when someone knocked on the door.
Onu yatağa götürmek zorundayız.
- We've got to get her to bed.
Onları yatağa götürmek zorundayız.
- We've got to get them to bed.
Tom, doğru ebatta alyan anahtarı olmadığı için karyolanın montajını yapamadı.
- Tom couldn't assemble the bed because he didn't have the right sized Allen key.
Halam ve eniştemi ziyaret ettiğimde tekerlekli karyolada uyurdum.
- I used to sleep in a trundle bed when I would visit my aunt and uncle.
NASA'nın Mars gezicisi bir nehir yatağının izlerini keşfetti.
- NASA's Mars rover discovered traces of a river bed.
Eski nehir yatağını iki kilometre izle.
- Follow the old river bed for two kilometers.
Çiçeklikten çiçek toplamaya gitmeyin yoksa yakalanacaksınız.
- Don't go picking the flowers in the flower bed, or else you'll be caught.
Bahçenin ortasında bir çiçeklik vardı.
- There was a flower bed in the middle of the garden.
A bed of concrete makes a strong subsurface for an asphalt parking lot.
The meats and cheeses lay on a bed of lettuce.
He made a bed to sleep in for the night from hay and a blanket.
I had breakfast in bed this morning.
The parcels were thrown onto the truck bed before transportation.