Dosdoğru kapıya gittim.
- I went straight to the door.
Tom dosdoğru bakarken tek başına oturuyordu.
- Tom sat alone, staring straight ahead.
Ben düzgün şeyler ayarlamak istiyorum.
- I'd like to set things straight.
Çok düzgün dişlerin var.
- You have very straight teeth.
Caddede yaklaşık 100 metre kadar düz gidin, ve üç yollu kavşağa varırsınız.
- Go straight up the street for about 100 meters, and you will get to the junction of three roads.
Lidia'nın sarı düz saçları var.
- Lidia has blonde straight hair.
Jane doğrudan A alacaktır.
- Jane will get straight A's.
Onu doğruca bana ver.
- Give it to me straight.
Dümdüz yürümeye devam edin.
- Keep walking straight ahead.
Dümdüz git ve bankayı göreceksin.
- Go straight ahead and you will see the bank.
Tom heteroseksüel bir erkek.
- Tom is a straight guy.
Heteroseksüel misin yoksa homoseksüel mi? Ben heteroseksüelim.
- Are you straight or gay? I'm straight.
Ben brendimi sek severim.
- I like my brandy straight.
O, düz çizgiler çizer.
- He draws straight lines.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Tom'dan net bir cevap alamıyorum.
- I can't get a straight answer from Tom.
Tom oldukça açık sözlü.
- Tom is quite straightforward.
Şu konuyu açıklığa kavuşturayım. Sen benim babam mısın?
- Let me get this straight. You're my father?
Miami Heat arka arkaya ikinci NBA şampiyonluğunu kazandı.
- The Miami Heat won a second straight NBA championship.
O gülmeyen bir yüzle fıkra anlattı.
- She told the joke with a straight face.
O, tamamen gülmeyen bir suratla fıkra anlattı.
- She told the joke with a completely straight face.
Sadece on üç saat aralıksız çalıştım.
- I just worked 13 hours straight.
Viskinizi susuz mu istersiniz yoksa onu suyla karıştırmalımıyım?
- Do you want your whiskey straight or should I mix it with water?
Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
- His eyes searched my face to see if I was talking straight.
Tom ciddi kalmaya çalışıyor.
- Tom is trying to keep a straight face.
O, ciddiyetini koruyor.
- He's keeping a straight face.
O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
- He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
Hemen sana geleceğim.
- I'll come to you straight away.
Direkt eve gideceğim.
- I'll go straight home.
İşten sonra direkt eve giderim.
- I go straight home after work.
O, şimdi odasındaki şeyleri düzenliyor.
- She's now straightening up her room.
Tom çok dürüst bir kişi.
- Tom is a very straightforward person.
Bak, bu konuda dürüst olmak istiyorum.
- Look, I want to be straight about this.
Tom doğruca yatağa gitti.
- Tom went straight to bed.
Tom doğruca postaneye gitti.
- Tom went straight to the post office.
Tom tam karşıda bakarken tek başına oturuyordu.
- Tom sat alone, staring straight ahead.
O, tamamen gülmeyen bir suratla fıkra anlattı.
- She told the joke with a completely straight face.
Ben tümüyle emin olmak istiyorum.
- I would like to set the record straight.
Ben doğrudan doğruya onun gözlerinin içine baktım.
- I looked her straight in the eye.
İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.
- In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work.
Sami, Leyla'ya dik dik baktı.
- Sami looked Layla straight in the eye.
Go straight back.
a straight answer.
straight whiskey.
On arriving at work, he went straight to his office.
Everything is straight now.
He always votes a straight ticket.
a straight six.
He claims he can hold his breath for three minutes straight.
... just one way to be beautiful, you know, tall or short, straight hair or curly or whatever, ...
... misperception and set us straight? ROMNEY: Thank you, and that's an opportunity ...