O, bir oturuşta on kutu mısır gevreğini bitirebilir.
- He can finish ten boxes of corn flakes in one sitting.
Bütün gün güneşte oturma iyi olamaz.
- It can't be good sitting in the sun all day.
Ben pencerenin yanında oturmayı severim.
- I like sitting by the window.
Kolunu katlamış oturuyordu.
- He was sitting with his arms folded.
Oturduğun koltuktaki boya hâlâ ıslak.
- The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
Tom kamp ateşinin etrafında oturan çocuklarla birlikte şarkı söylüyordu.
- Tom was singing with the children sitting around the campfire.
Bir bankta oturan yaşlı bir adam var.
- There is an old man sitting on a bench.
Bütün gün ofiste oturarak çok egzersiz yapmam.
- I don't get much exercise sitting in the office all day.
O orada oturarak ve pencereden dışarı bakarak oldukça çok zaman harcamaktadır.
- She spends a pretty good chunk of time just sitting there and looking out the window.
Tom ve Mary oturma odasında oturup konuşuyorlar.
- Tom and Mary are sitting in the living room talking.
Ziyaretçilerimiz oturma odasında oturuyor.
- Our visitors are sitting in the living room.
Minderde oturmaktan bacaklarım ağrıyor.
- My legs ache from sitting on tatami.
Otuz dakikadır burada oturmaktayız.
- We've been sitting here for thirty minutes.
The Queen had three sittings for her portrait.
... you're in a cowriting session, I'm always the one who will, like, be, like, sitting ...
... So they are sitting in the middle of the hub. ...