O kelime onu mükemmel şekilde açıklıyor.
- That word describes it perfectly.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
O kusursuzca anlaşılabilir.
- That's perfectly understandable.
Bu rapor kusursuz değil.
- This report is not perfect.
Hayali gitar becerilerini mükemmelleştirmek için saatler harcadı.
- He spent hours perfecting his air guitar skills.
Her şey dört dörtlük olmalı.
- Everything must be nothing less than perfect.
Tom'un tamamen güvenli olacağına sizi temin ederim.
- I assure you Tom will be perfectly safe.
Tom tamamen iyi bir şekilde anlayabiliyor.
- Tom can understand perfectly well.
Kusursuzluk diye bir şey yoktur.
- There's no such thing as perfection.
perfect an appeal; perfect an interest; perfect a judgment.
Practice makes perfect.
Your timing's perfect.
- Your timing is perfect.
You're perfectly normal.
- You are perfectly normal.
... tiny exceptions 12 percent of people with perfect pitch ...
... And he'll be perfect. ...