Tom'u sevmekten başka çaren yok.
- You can't help but like Tom.
Tom Mary'yi sevmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but like Mary.
İnsanlar onun tablolarını beğenmek için geldiler.
- People came to like her paintings.
Tom'u beğenmek zorundasın.
- You've got to like Tom.
Stanford Üniversitesi, Larry Page ve Sergey Brin gibi girişimcileri yetiştirdi.
- Stanford University has educated entrepreneurs like Larry Page and Sergey Brin.
Ayrılmayacaklar gibi görünüyor.
- It sounds like they're not going to leave.
Ermiş falan değil o. Öyleymiş gibi duruyor sadece.
- He's not a saint. He just looks like one.
İki erkek kardeş iki bezelye tanesi kadar benzer.
- The two brothers are as like as two peas.
Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Bu sabah için özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologize for this morning.
Oğlum adına özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologise on behalf of my son.
Onun renk zevkini sevmiyorum.
- I don't like his taste in color.
Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
- I like to play sport for fun not for competition.
Biraz kahve ister misin?
- Would you like some coffee?
Çay veya kahve ister misin?
- Would you like coffee or tea?
The CD will feature music from all over the world.
Sanki her şeyi biliyorsun.
- It seems like you know everything.
Sanki onun ne olduğunu biliyormuş gibi konuşma.
- Don't talk ... as if you know what it's like...
Dil ders kitapları sadece iyi insanları ön plana çıkarmaktadır.
- Language textbooks often feature only good people.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
Bunu o şekilde tutmak istiyorum.
- I'd like to keep it that way.
Tom balık tutmaktan hoşlanmaz.
- Tom doesn't like fishing.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.
- Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.
Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu.
- When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it.
Bağlantıları değiştirmek ister misin?
- Would you like to exchange links?
Bağımsız olmayı severim.
- I like being independent.
Görünüşe göre Google o özelliği artık kullanmıyor.
- It looks like Google deprecated that functionality.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Roger şarkı yazmayı seviyordu. Aynı zamanda kendi şarkılarını sahnede söylemeyi de seviyordu.
- Roger liked writing songs. He also liked to perform his own songs on the stage.
Sadece klasik müziği değil aynı zamanda jazzı da severim.
- I like not only classical music but also jazz.
Zamanında varma olasılığımız var mı?
- Are we likely to arrive in time?
Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
- Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
Oda farklı görünüyor, şimdi daha çok beğeniyorum.
- The room looks different, now I like it more.
Yürüme şeklini beğeniyorum.
- I like the way you walk.
They must be like the last group who stayed.
If he's like I don't want to, then be like Pretty please! - it means a lot to me.
divint ye knaa, like?.
She was, like, sooooo happy.
These hamburgers taste like leather.
Tell me your likes and dislikes.
It seemed like you didn't care.
And you're like, no not in a million years, you're nasty please leave me alone..
His countenance likes me not.
We like to keep one around the office just in case.
And then he, like, got all angry and left the room.
And therefore it is the best way, if you like of it, to examine these taken from experiments touching the Earth, and then proceed to those of the other kind.
There are lots of birds like ducks and gulls in this park.
I really like Sandra but don't know how to tell her.
It was something the likes of which I had never seen before.
I like the Seattle Mariners this season.
He was so angry, like.
and this is not a sky, it is a Soul and living Face! Nothing liker the Temple of the Highest, bright with some real effulgence of the Highest, is seen in this world.
Tom is not very likely to want to do that.
- Tom isn't very likely to want to do that.
Tom isn't likely to want to help Mary.
- Tom isn't likely to want to help Mary.
... right Spencer I'll be back in like two minutes don't go anywhere ms go ...
... cuts so that we can invest in education like yours. ...