Onun mutlak gücü var.
- He has absolute power.
Tom Mary'ye mutlak gerçeği söyledi.
- Tom told Mary the absolute truth.
Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.
- The dictator had the absolute loyalty of all his aides.
Tom mutlak bir dürüstlük insanıdır.
- Tom is a man of absolute sincerity.
Aşağı baktım ve kesinlikle söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.
- I looked down and had absolutely nothing to say.
Söylentinin kesin bir yalan olduğunu kanıtlandı.
- The rumor proved to be an absolute lie.
O katışıksız bir aptal.
- He's an absolute fool.
Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.
- The dictator had the absolute loyalty of all his aides.
Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
- I ate absolutely nothing the whole day.
O sadece kesinlikle inanılmazdı.
- It was just absolutely unbelievable.
Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
- No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
Her şekilde, kesinlikle mükemmelsin.
- You're absolutely perfect, in every way.
Dediğin şey tamamen saçmalıktır.
- What you said is absolute nonsense.
Tamamen hareketsiz dur.
- Stay absolutely still.
Philosophers differ in how they treat their Absolutes.
he more absolute the ruler, the more absolute the revolution will be which replaces him.
absolute beauty.
moral absolutes.
Absolute rights and duties are such as pertain to man in a state of nature as contradistinguished from relative rights and duties, or such as pertain to him in his social relations.
... It is the absolute same person. ...
... It's an absolute miracle that both of you manage to do that. ...