Definition of bastırma in Turkish English dictionary
- repression
- depression
- appeasement
- stranglehold
- compression
- suppression
- suppress
Tom is trying to suppress a smile.
- Tom bir gülümsemeyi bastırmaya çalışıyor.
It was very hard for her to suppress her emotions.
- Onun, duygularını bastırması çok zordu.
- supression
- (Biyokimya) compress
- bas
- {i} bass
I play bass guitar in a guitar ensemble.
- Bir gitar topluluğunda bass gitar çalarım.
Are you still playing the bassoon?
- Hâlâ bason çalıyor musun?
- bastırmak
- {f} suppress
People suffering from low level of blood sugar disorder, because they lack the power to suppress their emotions, get easily frightened and angry.
- Kan şekeri bozukluğu düşük seviyede olan kişiler onların duygularını bastırmak için güçten yoksun olmaları nedeniyle kolayca korkarlar ve öfkelenirler.
It will take a long time to suppress the revolt.
- Ayaklanmayı bastırmak uzun sürecek.
- bastırmak
- press
- bastırmak
- {f} compress
- bastırma, perdeleme, emniyete alma ve azaltma
- (Askeri) suppress, obscure, secure, and reduce
- bant bastırma
- (Bilgisayar,Teknik) band rejection
- bastırmak
- depress
- bastırmak
- allay
- bastırmak
- drown
- bastırmak
- {f} alleviate
- bastırmak
- beat down
- bastırmak
- {f} quench
- bastırmak
- extinguish
- bas
- bass guitar
Tom wants to buy a bass guitar, but he doesn't have enough money.
- Tom bir bas gitar almak istiyor ama yeterli parası yok.
Tom doesn't know how to play the bass guitar.
- Tom nasıl bas gitar çalacağını bilmiyor.
- bastırmak
- putdown
- bastırmak
- cover
- bastırmak
- outdo
- bastırmak
- overwhelm
- bastırmak
- drown out
- bastırmak
- descend
- bastırmak
- damp
- bastırmak
- hush up
- bastırmak
- (Dilbilim) choke down
- bastırmak
- put
- bastırmak
- override
- bastırmak
- (Dilbilim) choke back
- bastırmak
- overtake
- vurgu bastırma devresi
- deemphasizer
- bas
- bass voice
- bas
- {f} press
The press is interested in his private life.
- Basın onun özel hayatıyla ilgileniyor.
Please put a cassette in the VCR and press the record button.
- Lütfen VCR'a bir kaset koy ve kayıt butonuna bas.
- bas
- {f} overwhelming
- bas
- imprint
- bas
- {f} print
This machine can print sixty pages a minute.
- Bu makine dakikada 60 sayfa basabilir.
Tom finds it difficult to read small print.
- Tom küçük baskıyı okumayı zor buluyor.
- bas
- basso
Are you still playing the bassoon?
- Hâlâ bason çalıyor musun?
- bas
- overwhelm
- bas
- {f} published
The first edition was published ten years ago.
- İlk baskı on yıl önce yayınlandı.
I wish you would make a list of the newly published books.
- Keşke yeni basılmış kitapların bir listesini yapsan.
- bas
- {f} pressed
He pressed the button and waited.
- Butona bastı ve bekledi.
He pressed the brake pedal.
- O, fren pedaline bastı.
- bas
- {f} pressing
Right now, we have a problem that's a little more pressing.
- Şu anda, biraz daha fazla baskı yapan bir problemimiz var.
They'll keep pressing the foreman.
- Onlar ustabaşına baskı yapmaya devam edecekler.
- bas
- bull fiddle
- bas
- {f} printing
Mistakes in the printing should be pointed out at once.
- Baskıdaki hatalara derhal dikkat çekilmelidir.
The first printing machine was invented by Gutenberg.
- İlk baskı makinesi Gutenberg tarafından icat edilmiştir.
- bas
- {f} print out
- bastırmak
- keep down
- bastırmak
- stay
- bastırmak
- quell
- bastırmak
- print
- bastırmak
- quash
- bastırmak
- stifle
I had to stifle my anger in front of him.
- Onun önünde öfkemi bastırmak zorunda kaldım.
- bastırmak
- repress
- bastırmak
- push
- bastırmak
- come over
- bastırmak
- stamp out
- bastırmak
- squelch
- bastırmak
- relieve
- bastırmak
- dampen
- bastırmak
- contain
- bastırmak
- ram
- bas
- kephale
- bas
- nob
He walked on tiptoe so that nobody would hear him.
- O, kimse onu duymasın diye parmak uçlarına basarak yürüdü.
- bastırmak
- hem
- tırnak batırma, tırnak bastırma
- nail sink the nail to suppress
- bas
- flush mechanism of a toilet
- bas
- bass; bass guitar, bass
- bas
- stet
- bas
- incuse
- bastırmak
- to have or let (someone) step on or in (something)
- bastırmak
- bottle up
- bastırmak
- assuage
- bastırmak
- burke
- bastırmak
- keep in
- bastırmak
- (for heat, cold, rain, snow) suddenly to set in or to increase in intensity
- bastırmak
- weigh down
- bastırmak
- keep under
- bastırmak
- press down on
- bastırmak
- gulp down
- bastırmak
- gulp
- bastırmak
- to have (sth) printed; to make sb print; to subdue, to repress, to stifle, to contain; (isyan) to put sth down, to suppress, to quash, to quell; (açlık) to appease; (ses) to drown; (skandal vb) to hush up, to cover; (giysi) to hem
- bastırmak
- to pack (things) tightly in (a container)
- bastırmak
- (for an unexpected visitor) suddenly to descend, suddenly to show up; suddenly to descend upon, suddenly to visit
- bastırmak
- push down
- bastırmak
- hold down
- bastırmak
- crucify
- bastırmak
- appease
- bastırmak
- to suppress, put down (a rebellion, a disturbance)
- bastırmak
- weigh
- bastırmak
- (for something) to relieve (pain, hunger, etc.)
- bastırmak
- to set, put (a hen) on eggs so that she will hatch them
- bastırmak
- to hem (a piece of cloth)
- bastırmak
- choke
- bastırmak
- to come out with (a reply) at once
- bastırmak
- flow
- bastırmak
- to surpass, outdo (someone) in (something)
- bastırmak
- to have or let (someone) print (books, etc.) or coin (money)
- bastırmak
- bear against
- bastırmak
- slang to cough up, fork over (money). Bastır! Go! (said to urge on someone, a team): Haydi bastır Beşiktaş! Get'em Beşiktaş! Bastır ulan! Get him!
- bastırmak
- to press (one thing) upon (another)
- bastırmak
- to put out (a big fire)
- bastırmak
- {f} outtalk
- bastırmak
- smother up
- bastırmak
- {f} silence
- bastırmak
- put down
- bastırmak
- {f} strangle
- bastırmak
- {f} stamp
- bastırmak
- publish
- bastırmak
- jam
- bastırmak
- {f} restrain
- bastırmak
- {f} squash
- bastırmak
- settle in
- bastırmak
- throttle back
- bastırmak
- stomp
- bastırmak
- throttle down
- bastırmak
- {f} pocket
- bastırmak
- {f} whelm
- bastırmak
- {f} submerge
- bastırmak
- {f} settle
- bastırmak
- set in
- bastırmak
- {f} overbear
- bastırmak
- {f} smother
- bastırmak
- {f} swallow
- bastırmak
- {f} subdue
- beyaz bastırma
- white compression
- birincil bastırma
- (Pisikoloji, Ruhbilim) primary repression
- boşluk bastırma
- space suppression
- gürültü bastırma
- noise suppression
- hover kızılötesi bastırma alt sistemi
- (Askeri) hover infrared suppressor subsystem
- huzme bastırma
- (Teknik,Televizyon) beam suppression
- ikincil bastırma
- (Pisikoloji, Ruhbilim) secondary repression
- kalan imkan ve kabiliyetleri değerlendirme; isyan bastırma kimyasal maddesi
- (Askeri) residual capabilities assessment; riot control agent
- merdane ile bastırma
- rubbing
- sıfır bastırma
- zero suppression
- taşıyıcı bastırma
- carrier suppression