Tom doesn't know how to play the bass guitar.
- Tom nasıl bas gitar çalacağını bilmiyor.
I play bass guitar in a guitar ensemble.
- Bir gitar topluluğunda bass gitar çalarım.
Tom doesn't know how to play the bass guitar.
- Tom nasıl bas gitar çalacağını bilmiyor.
Tom wants to buy a bass guitar, but he doesn't have enough money.
- Tom bir bas gitar almak istiyor ama yeterli parası yok.
He has to have his blood pressure taken every day.
- O, her gün kan basıncı ölçtürmek zorundadır.
Several politicians exerted strong pressure on the committee.
- Birçok siyasetçi komite üzerine güçlü bir baskı uygulamıştır.
This book is out of print.
- Bu kitabın baskısı tükendi.
This machine can print sixty pages a minute.
- Bu makine dakikada 60 sayfa basabilir.
Are you still playing the bassoon?
- Hâlâ bason çalıyor musun?
He had a book on physics published.
- Fizikle ilgili bir kitap bastırdı.
A lot of books are published every year.
- Her yıl bir sürü kitap basılır.
She pressed her lips firmly together.
- Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı.
He pressed the button and waited.
- Butona bastı ve bekledi.
I have a pressing feeling in my stomach.
- Midemde bir basınç hissi var.
Time is pressing, and quick action is needed.
- Zaman baskı yapıyor ve acil eylem gerekli.
The first printing machine was invented by Gutenberg.
- İlk baskı makinesi Gutenberg tarafından icat edilmiştir.
This textbook, having been printed in haste, has a lot of printing mistakes.
- Bu ders kitabının, aceleyle basıldığı için, bir sürü hatası var.
He walked on tiptoe so that nobody would hear him.
- O, kimse onu duymasın diye parmak uçlarına basarak yürüdü.