Every time I look at this picture, I think of my father.
- Bu resme her bakışımda, babamı hatırlarım.
Meg didn't even look at me.
- Meg bile bana bakmadı.
Look into that, would you?
- Onun içine bak, ne dersin?
Look in the phone book.
- Telefon rehberine bakın.
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
- Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
I'll look after the children while you go shopping.
- Sen alışverişe giderken ben çocuklara bakarım.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
- Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
- O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
She looked her child in the face.
- O, karşısındaki çocuğuna baktı.
Let me have a look at your video camera.
- Video kamerana bir bakayım.