başta

listen to the pronunciation of başta
Turkish - English
first

At first, I couldn't play the guitar. - En başta gitar çalamıyordum.

I thought it easy at first. - Ben ilk başta onun kolay olduğunu düşündüm.

at the outset
for starters
ahead

The trail ahead looked rough. - İz başta kaba görünüyordu.

in the first instance
foremost
first of all, most of all
fore
at outset
baş
top

After six hours' climbing, we finally succeeded in reaching the top of the mountain. - Altı saatlik tırmanıştan sonra, nihayet dağın zirvesine ulaşmayı başardık.

I succeeded in reaching the top of the mountain. - Dağın tepesine ulaşmayı başardım.

baş
{i} beginning

At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning. - O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.

The beginning is the most important part of the work. - Başlangıç işin en önemli kısmıdır.

baş
{i} leader

I am the patrol leader. - Ben devriye başkanıyım.

Republican Party leaders criticized President Hayes. - Cumhuriyetçi Parti liderleri Devlet Başkanı Hayes'i eleştirdiler.

baş
{i} head

I have a bad headache. - Korkunç derecede başım ağrıyor.

Lee Leffingwell is the head of the Austin City Council. - Lee Leffingwell, Austin Şehir Konseyi'nin başkanıdır.

baş
main

His failure was mainly due to carelessness. - Onun başarısızlığı çoğunlukla dikkatsizliği yüzündendi.

After the entrée comes the main dish. - Başlangıç yemeğinden sonra ana yemek gelir.

baş
{s} initial

She didn't like horsemeat, initially. - Başlangıçta at etini beğenmedi.

The couple carved their initials in an oak tree. - Çift baş harflerini meşe ağacına kazıdı.

başta da denildiği gibi
as mentioned at the beginning
başta da denildiği gibi
as mentioned before
başta gelen
overriding
başta gelen
first
başta gelmek
to lead, to be in the lead
başta kabul edilmiş teorem
lemma
başta/ında bulunmak
to be in charge
baş
coconut
baş
heading

What heading does this come under? - Bu hangi başlığın altında toplanıyor?

baş
prime

Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man. - Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.

Mr Suzuki, who is a former Prime Minister, will be chairman of the committee. - Bay Suzuki, eski bir Başbakan, komitenin başkanı olacak.

baş
capital

Washington is the capital of the United States. - Washington, Amerika Birleşik Devletleri'nin başkentidir.

The capital of Italy is Rome. - İtalya'nın başkenti Roma'dır.

baş
{i} potato

I ate the whole bag of potato chips by myself. - Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.

If I start eating potato chips, I can't stop. - Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.

baş
{s} especial

It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election. - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.

baş
{s} foremost
başta olmak üzere
especially
baş
tete
baş
(Havacılık) course

I see no other course of action. - Başka bir hareket tarzı göremiyorum.

I might flunk the course. - Kurda başarısız olabilirim.

baş
key

Trusting yourself is the key to success. - Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.

It goes without saying that honesty is the key to success. - Başarının anahtarı olan dürüstlük söylenilmediği taktirde sürer

baş
cardinal
baş
{s} general

The general decided to launch an offensive against the enemy camp. - General düşman kampına karşı bir saldırı başlatmaya karar verdi.

The mayor addressed the general public. - Belediye başkanı genele hitap etti.

baş
parent

His parents were glad at his success in the examination. - Ebeveynleri onun sınavdaki başarısından memnunlardı.

I couldn't but sympathize with the girl who had lost her parents in the accident. - Kazada ebeveynlerini kaybetmiş kıza başsağlığı bile dileyemedim.

baş
(İnşaat) short edge
baş
(Askeri) nose

My glasses started to slip down my nose. - Gözlüğüm burnumdan aşağı kaymaya başladı.

I don't poke my nose into other people's business. - Burnumu başkalarının işine sokmam.

ilk başta
(deyim) first things first
ilk başta
firstly
baş
principal

Mr. Jackson is our principal. - Bay Jackson bizim başkanımız.

The organization plays a principal role in wildlife conservation. - Örgüt, yaban hayatı korumasında başlıca rol oynar.

baş
bow

He bowed to his teacher. - O, başıyla öğretmenini selamladı.

Tom bowed his head in shame. - Tom utançla başını eğdi.

baş
helm

To protect your head, you need to wear a helmet. - Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.

baş
kephale
baş
master

His masterpiece has not appeared yet. - Onun başyapıtı henüz görünmedi.

They are masterpieces of European art. - Onlar Avrupa sanatının başyapıtlarıdırlar.

baş
nob

Nobody else got hurt. - Başka hiç kimse yaralanmadı.

Aside from him, nobody else came to the party. - Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.

baş
primary

The primary cause of his failure is laziness. - Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.

Honesty is the primary reason for his success. - Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.

baş
grand

My grandfather nodded and smiled at me. - Büyükbabam başını salladı ve gülümsedi.

Sometimes my grandfather talks to himself when left alone. - Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.

baş
primus
baş
premier

Today's paper reports that the premier has given up the idea of visiting America. - Bügünkü gazete Başbakanın Amerikayı ziyaret etme fikrinden vazgeçtiğini bildiriyor.

The premier and his cabinet colleagues resigned. - Başbakan ve kabine arkadaşları istifa ettiler.

baş
nut

Nobody listens to this music except nuts. - Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.

baş
first

I thought it easy at first. - Ben ilk başta onun kolay olduğunu düşündüm.

At first, I couldn't play the guitar. - En başta gitar çalamıyordum.

baş
proto-
baş
chief

The army chief reported that the war was lost. - Genelkurmay başkanı savaşın kaybedildiğini bildirdi.

The accident was caused chiefly by the unpredictable weather. - Kazanın başlıca nedeni öngörülemeyen havaydı.

baş
base

When did you start liking baseball? - Ne zaman beyzbolu sevmeye başladın?

Baseball season has begun. - Beyzbol sezonu başladı.

baş
kingpin
baş
chıef
baş
basis

We work on a piecework basis. - Biz parça başı esasına göre çalışırız.

Everything starts from the basis. - Her şey temelden başlar.

baş
side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth
baş
(Denizcilik) bow
baş
wrestling first class
baş
head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle
baş
fore

According to the weather forecast, the rainy season will set in next week. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim önümüzdeki hafta başlayacak.

I am forever in trouble. - Benim her zaman başım belada.

baş
knob
baş
in many idioms self, oneself
baş
noddle
baş
main, head, chief, top
baş
top, summit, crest
baş
costard
baş
arch

Tom loves architecture more than anything else in the world. - Tom mimariyi dünyadaki başka her şeyden daha çok seviyor.

Every man's work, whether it be literature or music or a picture or architecture or anything else, is always a portrait of himself. - Her erkeğin işi, ister edebi ya da müzik ya da bir resim ya da mimari ya da başka bir şey olsun, her zaman kendisinin bir portresidir.

baş
off

Your success depends a lot on how your manager and other people in the office perceive you. - Sizin başarınız daha çok sizin yöneticinizin ve bürodaki diğer insanların sizi nasıl algıladığına bağlıdır.

Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential. - Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.

baş
clove (of garlic); cyme; (plant) bulb
baş
central

I work in Central Park every morning starting at six. - Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.

Mario Draghi is the head of the European Central Bank. - Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.

baş
leader, chief, head
baş
head; chief, leader; beginning; end; top; bow; main, chief, leading, principal, cardinal
baş
outset
baş
in chief
baş
governing
baş
end, either of two ends
baş
sconce
baş
primal
baş
agio, exchange premium
baş
beginnings

Modern philosophy has its beginnings in the 19th century. - Modern felsefe 19. yüzyılda başlamıştır.

All beginnings are difficult. - Bütün başlangıçlar zordur.

baş
head (of a pin)
baş
(Anatomi) cephal
baş
jemmy
baş
end

He tried to kill himself but it ended in failure. - O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.

You will succeed in the end. - Sonunda başaracaksın.

baş
ending

A good beginning makes a good ending. - İyi başlayan iyi biter.

Olivia couldn't give an ending to the story. - Olivia hikayeye son vermeyi başaramadı.

baş
pate
en başta gelen
primary
en başta gelen
foremost
en başta gelen kadın
first lady
en başta gelen sorumluluk
primary liability
Turkish - Turkish
En önde olan: "Arabacı mola verdiği zaman başta o büyük kızla büyük oğlan olmak üzere çocuklar aşağı atladı."- O. C. Kaygılı
BAŞ
(Osmanlı Dönemi) t. Reis, birinci, evvel. Başlıca, en mühim
Baş
(Osmanlı Dönemi) NITAB
Baş
ser
baş
Arazide en yüksek nokta
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
baş
insan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları bulunduran vücudun üst kısmı
baş
Temel, esas: "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para."- H. E. Adıvar
baş
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi
baş
Bir teknenin ön ve ileri kısmı
baş
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
baş
Çıban
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
baş
Temel, esas
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbenti çekip aldı."- N. Cumalı
baş
Başlangıç, önsöz
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu: "Avcumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık."- F. R. Atay
baş
Deniz teknelerinde ön taraf
baş
Bir topluluğu yöneten kimse: "Cumhurbaşkanı devletin başıdır."- Anayasa
baş
Bir şeyin uçlarından biri: "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü."- R. H. Karay
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazıyi yeceklerde tane
baş
Bir topluluğu yöneten kimse
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi. "Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
Başlangıç

Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.

Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.

baş
Bir şeyin uçlarından biri
baş
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
(Osmanlı Dönemi) re's
English - Turkish

Definition of başta in English Turkish dictionary

baş
baştan