başında

listen to the pronunciation of başında
Turkish - English
by
1. at, near, around: masa başında at the desk, around the table. 2. on his hands: Başında üç çocuk var. He has three children on his hands. He has to support three children. 3. at every: saat başında at the start of every hour
at the head of
at the beginning
at the start

At the start of every weekend, I am both tired and happy. - Her hafta başında, ben hem yorgunum hem de mutluyum.

I'll come over to your place at the start of the holidays. - Ben tatillerin başında senin evine geleceğim.

baş
top

Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit. - Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.

After six hours' climbing, we finally succeeded in reaching the top of the mountain. - Altı saatlik tırmanıştan sonra, nihayet dağın zirvesine ulaşmayı başardık.

baş
{i} beginning

At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning. - O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.

I was beginning to lose my cool. - Soğuk kanlılığımı kaybetmeye başlıyordum.

baş
{i} leader

Former London mayor Boris Johnson was the leader of the campaign for Brexit. - Eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson Brexit için kampanyanın lideriydi.

Republican Party leaders criticized President Hayes. - Cumhuriyetçi Parti liderleri Başkan Hayes'i eleştirdi.

baş
{i} head

Lee Leffingwell is the head of the Austin City Council. - Lee Leffingwell, Austin Şehir Konseyi'nin başkanıdır.

I have a bad headache. - Korkunç derecede başım ağrıyor.

baş
main

When to start is the main problem. - Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.

After the entrée comes the main dish. - Başlangıç yemeğinden sonra ana yemek gelir.

baş
{s} initial

She didn't like horsemeat, initially. - Başlangıçta at etini beğenmedi.

I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk. - O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.

başında ateş yanmak
to be upset, be troubled, be distressed
başında beklemek
watch
başında beklemek/durmak
to stand watch over, watch carefully
başında beyaz tüyler bulunan yaban ördeği
baldpate
başında bulunmak
to be at the head of
başında dikilip durmak
to breathe down one's neck
başında durmak
to stand over
başında durmak
sit in
başında kavak yelleri esen
wool gathering
başında kavak yelleri esme
wool gathering
başında kavak yelleri esmek
a) to be in one's salad days b) to daydream
başında olmak
head
başında olmak
be at smth
başında olmak
to head
baş
coconut
baş
heading

What heading does this come under? - Bu hangi başlığın altında toplanıyor?

baş
prime

Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man. - Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.

Mr Suzuki, who is a former Prime Minister, will be chairman of the committee. - Bay Suzuki, eski bir Başbakan, komitenin başkanı olacak.

baş
capital

The capital of Italy is Rome. - İtalya'nın başkenti Roma'dır.

Beijing is the capital of China. - Pekin, Çin'in başkentidir.

baş
{i} potato

If I start eating potato chips, I can't stop. - Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.

I ate the whole bag of potato chips by myself. - Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.

baş
{s} especial

It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election. - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.

baş
{s} foremost
başında
at work

Tom and Mary are both at work. - Tom ve Mary her ikisi de iş başında.

He is still at work in the workroom. - Çalışma odasında hâlâ iş başında.

yanı başında
right beside, immediately beside, right next to
baş
tete
baş
(Havacılık) course

To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses. - Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.

If you flunk this exam, you'll have to repeat the course. - Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın.

baş
key

The mayor presented him with the key to the city. - Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.

It goes without saying that honesty is the key to success. - Başarının anahtarı olan dürüstlük söylenilmediği taktirde sürer

baş
cardinal
baş
{s} general

The general decided to launch an offensive against the enemy camp. - General düşman kampına karşı bir saldırı başlatmaya karar verdi.

The general use of forks for eating started in the tenth century A.D. - Çatalların yemek için genel kullanımı milattan sonra onuncu yüzyılda başladı.

baş
parent

Apart from his parents, no one knows him very well. - Ebeveynlerinden başka hiç kimse onu çok iyi tanımıyor.

His parents were glad at his success in the examination. - Ebeveynleri onun sınavdaki başarısından memnunlardı.

baş
(İnşaat) short edge
baş
(Askeri) nose

Tom stuck his nose where it didn't belong. - Tom başkalarının işine burnunu soktu.

Don't stick your nose into other people's business. - Başka insanların işine burnunu sokma!

baş
principal

The organization plays a principal role in wildlife conservation. - Örgüt, yaban hayatı korumasında başlıca rol oynar.

Mr. Jackson is our principal. - Bay Jackson bizim başkanımız.

baş
bow

Tom bowed his head in shame. - Tom utançla başını eğdi.

He bowed to me as he passed by. - O, geçerken beni başıyla selamladı.

baş
helm

To protect your head, you need to wear a helmet. - Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.

baş
kephale
baş
master

They are masterpieces of European art. - Onlar Avrupa sanatının başyapıtlarıdırlar.

“The Satanic Verses” by Salman Rushdie is a real masterpiece of modern literature. - Salman Rüşdi'nin “Şeytan Ayetleri” modern edebiyatın gerçek başyapıtıdır.

baş
nob

Nobody else got hurt. - Başka hiç kimse yaralanmadı.

Aside from him, nobody else came to the party. - Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.

baş
primary

The primary cause of his failure is laziness. - Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.

The show Hoarders is one of the primary causes of armchair psychology in America. - Gösteri Stokçular Amerika'da koltuk psikolojinin başlıca nedenlerinden biridir.

baş
grand

It's fine to make grandiose plans, but I'd like you to start with what you have on your plate. - Bu görkemli planları yapmak iyi fakat tabağında sahip olduğunla başlamanı istiyorum.

Grandmother carried the table by herself. - Büyükanne masayı kendi başına taşıdı.

baş
primus
baş
premier

The premier and his cabinet colleagues resigned. - Başbakan ve kabine arkadaşları istifa ettiler.

Today's paper reports that the premier has given up the idea of visiting America. - Bügünkü gazete Başbakanın Amerikayı ziyaret etme fikrinden vazgeçtiğini bildiriyor.

baş
nut

Nobody listens to this music except nuts. - Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.

baş
first

This style of hairdressing first appeared in the early 19th century. - Kuaförlüğün bu stili 19. yüzyılın başlarında ilk kez görüldü.

At first each man had paid $10. - İlk başta her insan 10 ABD doları ödemişti.

baş
proto-
baş
chief

The army chief reported that the war was lost. - Genelkurmay başkanı savaşın kaybedildiğini bildirdi.

The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors. - Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.

baş
base

Probably, the prime minister means 'politics based on religious values.' - Muhtemelen Başbakan, dinî değerlere dayalı siyaseti kast ediyordur.

A relationship based on total honesty is bound to fail. - Toplam dürüstlüğe dayalı bir ilişki başarısızlığa mahkûmdur.

baş
kingpin
akademik yılın başında
at the beginning of the academic year
aklı başında olmak
Be in one's right senses, be in one's right mind
baş
chıef
bilgisayar başında olmak
to be on the computer
masa başında
table tops
ocağın başında yemek yenilen yer
renovated dining space at the beginning of the stove
takımın başında kalmak
(Spor) to remain at the helm
yanı başında
At the beginning of next
adım başı/başında/başına frequently;
at frequent intervals; at close intervals
aklı başında
in one's right mind, sane, rational, sensible
aklı başında
in one's right mind
aklı başında biri olmak
to have a good head on one's shoulders
aklı başında olma
collectedness
aklı başında olma
collectivity
aklı başında olma
sanity
aklı başında olmak
be in one's right senses
aklı başında olmak
be in one's right mind
aklı başında olmak
to be in one's right mind, to have both one's feet on the ground
aklı başında olmamak
be out of one's senses
akılı başında
sensible (someone) who has his/her head screwed on right
akılı başında olmamak
1. to be confused, be unable to think straight. 2. to be unconscious
baş
basis

We work on a piecework basis. - Biz parça başı esasına göre çalışırız.

Everything starts from the basis. - Her şey temelden başlar.

baş
side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth
baş
(Denizcilik) bow
baş
wrestling first class
baş
head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle
baş
fore

He lived alone in the forest. - Ormanda yalnız başına yaşadı.

According to the weather forecast, the rainy season will set in next week. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim önümüzdeki hafta başlayacak.

baş
knob
baş
in many idioms self, oneself
baş
noddle
baş
main, head, chief, top
baş
top, summit, crest
baş
costard
baş
arch

Tom loves architecture more than anything else in the world. - Tom mimariyi dünyadaki başka her şeyden daha çok seviyor.

Every man's work, whether it be literature or music or a picture or architecture or anything else, is always a portrait of himself. - Her erkeğin işi, ister edebi ya da müzik ya da bir resim ya da mimari ya da başka bir şey olsun, her zaman kendisinin bir portresidir.

baş
off

Ikeda made several silly mistakes, and so he was told off by the department head. - Ikeda birkaç aptalca hata yaptı ve bu yüzden ona bölüm başkanı tarafından ağzının payı verildi.

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

baş
clove (of garlic); cyme; (plant) bulb
baş
central

Mario Draghi is the head of the European Central Bank. - Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.

I work in Central Park every morning starting at six. - Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.

baş
leader, chief, head
baş
head; chief, leader; beginning; end; top; bow; main, chief, leading, principal, cardinal
baş
outset
baş
in chief
baş
governing
baş
end, either of two ends
baş
sconce
baş
primal
baş
agio, exchange premium
baş
beginnings

In love, there are only beginnings. - Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.

Modern philosophy has its beginnings in the 19th century. - Modern felsefe 19. yüzyılda başlamıştır.

baş
head (of a pin)
baş
(Anatomi) cephal
baş
jemmy
baş
end

He tried to kill himself but it ended in failure. - O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.

You will succeed in the end. - Sonunda başaracaksın.

baş
ending

Olivia couldn't give an ending to the story. - Olivia hikayeye son vermeyi başaramadı.

The film had a great beginning, but the ending wasn't believable. - Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.

baş
pate
görev başında ölmek
die in one's boots
görevi başında bulunmayan kimse
absentee
hasta başında yapılan
clinical
başında
1. on the job. 2. during work time
başında
up and doing
başında
on the job

Tom was found out drinking on the job. - Tom iş başında içki içerken bulundu.

You've only been on the job for about 15 minutes. - Sadece yaklaşık 15 dakika boyunca iş başındaydınız.

başında bulunmak
to be working
başında eğitim
on the job training
başında olmak
to be at work
işinin başında ölmek
(Konuşma Dili) die with one's boots on
kabak başına/başında patlamak
colloq . to bear the brunt of something; to catch the blame for something
kitabın başında ve sonundaki boş sayfa
flyleaf
kırk yılın başı/başında/ yılda bir
very seldom, once in a blue moon
kırk yılın başında
just for once
sakin ve aklı başında
calm and collected
sofra başında
at the dinner table
sofra başında
at the table, while eating
tandır başında oturmak
to sit around a tendour
vade başında ödenebilir
(Ticaret) payable in advance
yanı başında
by the side of, just beside, close by
zangoç gibi başına dikilmek/ gibi başında durmak
slang to stand over (someone), watch (someone) very closely, breathe down (someone's) neck
ölünün başında beklemek
wake
Turkish - Turkish
Bir şeyin sırada önde olanı, önde geleni: "Öldürücü illetlerin başında kalp hastalıklarının geldiği malum."- P. Safa
BAŞ
(Osmanlı Dönemi) t. Reis, birinci, evvel. Başlıca, en mühim
Baş
(Osmanlı Dönemi) NITAB
Baş
ser
aklı başında
Sürekli akıllı davranan
aklı başında
Doğru dürüst, kusursuz
baş
Arazide en yüksek nokta
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
baş
insan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları bulunduran vücudun üst kısmı
baş
Temel, esas: "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para."- H. E. Adıvar
baş
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi
baş
Bir teknenin ön ve ileri kısmı
baş
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
baş
Çıban
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
baş
Temel, esas
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbenti çekip aldı."- N. Cumalı
baş
Başlangıç, önsöz
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu: "Avcumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık."- F. R. Atay
baş
Deniz teknelerinde ön taraf
baş
Bir topluluğu yöneten kimse: "Cumhurbaşkanı devletin başıdır."- Anayasa
baş
Bir şeyin uçlarından biri: "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü."- R. H. Karay
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazıyi yeceklerde tane
baş
Bir topluluğu yöneten kimse
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi. "Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
Başlangıç

Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.

Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.

baş
Bir şeyin uçlarından biri
baş
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
(Osmanlı Dönemi) re's
masa başında
Uygulamaya yönelik olup olmadığına bakmaksızın tartışarak, konuşarak, görüşerek
English - Turkish

Definition of başında in English Turkish dictionary

baş
baştan