bağlaşma

listen to the pronunciation of bağlaşma
Turkish - English
alliance
union
bağ
connection

You should cut off your connections with that group. - O grupla bağlantıları kesmelisin.

He has no connection with this affair. - Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.

bağ
link

The events were closely linked. - Olaylar yakından bağlantılı idi.

The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet. - Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.

bağ
{i} vineyard
bağ
bond

Dan and Linda had a common bond. - Dan ve Linda'nın ortak bir bağı vardı.

The two friends have formed a deep bond of friendship. - İki arkadaş derin bir arkadaşlık bağı oluşturdular.

bağ
tie

They tied the thief to the tree. - Onlar hırsızı ağaca bağladılar.

We were tied to our decision because we signed the contract. - Sözleşme imzaladığımız için kararımıza bağlıydık.

bağ
{i} relationship
bağ
{i} daughter

Mary felt guilty about yelling at her daughter. - Mary onun kızına bağırmakla ilgili kendini suçlu hissetti.

Your daughter is a drug addict. - Senin kızın bir uyuşturucu bağımlısı.

bağ
nexus
bağ
tie, cord; bandage; bunch, sheaf; relation, connection; bond; ligament; impediment, restraint
bağ
string

He bound the package with a string. - O paketi bir iple bağladı.

Mother tied up three pencils with a piece of string. - Anne, bir parça iple üç kurşun kalemi bağladı.

bağ
{i} noose
bağ
as
bağ
{i} knot

I showed Tom how to tie some knots. - Bazı düğümleri nasıl bağlayacağımı Tom'a gösterdim.

Check all the loose knots and fasten them tight. - Tüm gevşek düğümleri kontrol edin ve onları sıkı bağlayın.

bağ
{i} cord

He connected the cord to the machine. - O, kordonu makineye bağladı.

A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord. - Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.

bağ
chain

A chain is made up of many links. - Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.

The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet. - Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.

bağ
so
bağ
{i} lace

Tom tied his shoe laces. - Tom ayakkabı bağlarını bağladı.

Mary laced up her boots. - Mary çizmelerini bağladı.

bağ
contact

He comes into contact with all kinds of people. - Her türlü insanla bağlantı kurar.

She wasn't able to contact him by phone. - O, telefonla onunla bağlantı kuramadı.

bağ
(Bilgisayar,Teknik) connector
bağ
(Bilgisayar) hyperlink
bağ
(Biyoloji) isthmus
bağ
restraint
bağ
interconnect

Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected. - Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.

Everything is interconnected. - Her şey birbirine bağlıdır.

bağ
couple
bağ
(Askeri) ammunition clip
bağ
though

Have you ever thought about donating your organs after you die? - Öldükten sonra hiç organlarınızı bağışlamayı düşündünüz mü?

Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident. - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

bağ
(İnşaat) anchorage
bağ
like

You were shouting at her and I don't like that. - Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.

This is like fighting someone with one arm tied behind your back. - Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.

bağ
ligature

Sami used a ligature to strangle Layla. - Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.

bağ
ligament

Tendons and ligaments are more fragile than you might think. - Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.

He tore his ligament. - O, bağ dokusunu yırttı.

bağ
brace
bağ
fastener

Push buttons are a practical fastener for children's clothes. - İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.

bağ
yoke
bağ
correlate
bağ
fascia
bağ
copulation
bağ
desmo
bağ
noose; relation
bağ
bandage
bağ
fastening
bağ
vinculum
bağ
binder
bağ
connexion
bağ
linkup
bağ
poet. garden; orchard
bağ
copula
bağ
alliance
bağ
header
bağ
linkage
bağ
trabecula
bağ
{i} relation

Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation. - En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.

bağ
{f} binding

A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant. - Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.

It's not legally binding. - O yasal olarak bağlayıcı değil.

bağ
whether

Your success depends upon whether you work hard or not. - Sizin başarınız, sıkı çalışıp çalışmamanıza bağlıdır.

Whether you pick the Lions or Tigers to win, the result will be a toss-up because both teams are equally strong. - Kazanmak için ister Lions'ları ister Tiger'ları seç, sonucu şansa bağlıdır. Çünkü her iki takım eşit olarak güçlüdür.

bağ
bridle
bağ
{i} truss
bağ
till
bağ
coupling
bağ
while

He tied his dog up to the tree while he went into the store. - O dükkana giderken köpeğini ağaca bağladı

We were cut off while talking on the telephone. - Biz telefonda konuşurken bağlantı kesildi.

bağ
neither
bağ
whereas
bağ
whence
bağ
hitch

Mary tied the horses to the hitching post. - Mary atları bağlama direğine bağladı.

He hitched the caravan to his car. - O, karavanı arabasına bağladı.

bağ
fasten

She advised him to fasten his seat belt. - O ona emniyet kemerini bağlamasını tavsiye etti.

Fasten your seat belt. - Emniyet kemerini bağla.

bağ
beginnings
bağ
lest
bağ
than

Thank you for the link. - Bağlantı için teşekkürler.

Thank you for the donation. - Bağış için teşekkürler.

bağ
{i} bonding
bağ
syndesmo
bağlaşmak
pol. (for nations) to become allied with each other, form an alliance
bağlaşmak
to reach on agreement ittifak etmek
kutsal bağlaşma
holy alliance
pozitif bağlaşma
(Elektrik, Elektronik,Teknik) positive coupling
Turkish - Turkish
Bağlaşmak işi, ittifak
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) f. Büyük bahçe. Bostan
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asması
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asmaları bulunan yer
bağ
Meyve bahçesi
bağ
Bir halat üzerine atılan sağlam, düzgün ve istendiğinde kolayca çözülebilen her türlü düğüm
bağ
Asmalık
bağ
İlgi, ilişki, rabıta
bağ
Sargı
bağ
Bağlam, deste, demet. İlgi, ilişki, rabıta: "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür."- Anayasa
bağ
Nota yazarken yan yana gelen aynı veya farklı değerdeki notaların birbirine bağlanarak çalınacağını belirtmek için yapılan yay biçimindeki işaret. Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası: "Üzümünü ye de bağını sorma."- Atasözü
bağ
Kemikleri birbirine bağlamaya, iç organları yerinde tutmaya yarayan lif demeti
bağ
Bir şeyi başka bir şeye veya birçok şeyi topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel gibi düğümlenebilir nesne
bağ
Bağlam, deste, demet
bağ
üzüm bahçesi
bağ
üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu, üzüm yetiştirilen toprak parçası
bağ
Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası
bağlaşmak
Bir şey yapmak için birbirine antlaşma veya sözleşme ile bağlanmak, ittifak etmek
bağlaşma
Favorites