What did the experimental set-up look like? What was connected to what and how?
- Deneysel kurulum neye benziyordu? Ne neye ve nasıl bağlıydı?
This telephone is connected to the fax machine.
- Bu telefon faks makinesine bağlıdır.
They are bound together by common interests.
- Onlar ortak çıkarları tarafından birbirine bağlıdır.
He was bound hand and foot.
- Onun eli kolu bağlıydı.
She is deeply attached to her parents.
- O anne ve babasına derinden bağlıdır.
Tom was very attached to the golf clubs that his father had given him.
- Tom, babasının ona vermiş olduğu golf kulübüne çok bağlı idi.
He was no longer dependent on his parents.
- O artık ebeveynlerine bağlı değil.
Tom and Mary are dependent on each other.
- Tom ve Mary birbirlerine bağlılar.
This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
- Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.
He demanded that the savage dog be kept tied up.
- O, vahşi köpeğin bağlı tutulmasını istedi.
She is devoted to her three children.
- O üç çocuğuna içten bağlıdır.
Tom and Mary are very devoted to each other.
- Tom ve Mary birbirlerine çok bağlılar.
The royal jewels are kept under lock and key.
- Kraliyet mücevherleri kilit ve anahtara bağlı tutulur.
That branch is affiliated to the miners' union.
- Bu şube madenciler sendikasına bağlıdır.
The college is affiliated with the university.
- Kolej üniversite ile bağlı.
The accused was romantically linked with the judge.
- Sanık hakim ile romantik biçimde bağlıydı.
Now Tatoeba users have the opportunity to delete their own sentences, provided they are not linked to any translations.
- Artık Tatoeba kullanıcılarının, herhangi bir çeviriye bağlı olmamaları şartıyla kendi cümlelerini silme olanağı var.
That branch is affiliated to the miners' union.
- Bu şube madenciler sendikasına bağlıdır.
Tom is not affiliated with Disneyland.
- Tom, Disneyland'a bağlı değildir.
I pledged my loyalty to him.
- Ona olan bağlılığımı taahhüt ettim.
Tom's loyalty is admirable.
- Tom'un bağlılığı takdire değerdir.
His success was mostly due to good luck.
- Onun başarısı çoğunlukla iyi şansa bağlıydı.
Remain in your seats with your seat belts fastened.
- Emniyet kemerleriniz bağlı şekilde koltuklarınızda kalın.
The identity is related to the place.
- Kimlik yere bağlıdır.
The two incidents are connected with each other.
- İki olay birbirine bağlı.
We are subject to the Constitution of Japan.
- Biz Japonya anayasasına bağlıyız.
It is often necessary to depend upon others.
- Başkalarına bağlı olmak sık sık gereklidir.
With your connections, you should be able to find a job for Tom.
- Bağlantıların ile, Tom için bir iş bulabilmelisin.
Why are you telling me about hippos all of the sudden? I don't see the connection between that and your twelve red goldfishes.
- Birdebire su aygırlarını bana niçin anlatıyorsun? O ve senin on iki kırmızı akvaryum balığının arasındaki bağlantıyı anlamıyorum.
The events were closely linked.
- Olaylar yakından bağlantılı idi.
It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism.
- ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.
Which is longer, a single bond or a double bond?
- Hangisi daha uzun? Bir tek bağ mı yoksa bir çift bağ mı?
Dan and Linda had a common bond.
- Dan ve Linda'nın ortak bir bağı vardı.
I can't tie a very good knot.
- Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.
They tied the thief to the tree.
- Onlar hırsızı ağaca bağladılar.
Mary felt guilty about yelling at her daughter.
- Mary onun kızına bağırmakla ilgili kendini suçlu hissetti.
Your daughter is a drug addict.
- Senin kızın bir uyuşturucu bağımlısı.
Even though it's optional, you should still do the homework.
- Bu, isteğe bağlı olsa da hala ev ödevini yapman gerekiyor.
Pain is inevitable. Suffering is optional.
- Ağrı kaçınılmazdır. Acı isteğe bağlıdır.
Mother tied up three pencils with a piece of string.
- Annem bir parça ip ile üç kurşun kalemi bağladı.
Tom wrapped the package and tied it with strings.
- Tom paketi sardı ve iplerle bağladı.
I showed Tom how to tie some knots.
- Bazı düğümleri nasıl bağlayacağımı Tom'a gösterdim.
I can't tie a very good knot.
- Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.
A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord.
- Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.
He connected the cord to the machine.
- O, kordonu makineye bağladı.
A chain is made up of many links.
- Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.
The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet.
- Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.
Tom tied his shoe laces.
- Tom ayakkabı bağlarını bağladı.
Excuse me, your laces are untied.
- Affedersiniz, bağcıklarınız çözülmüş.
How did you make contact?
- Nasıl bağlantı kurdun?
I think it's time for me to contact her.
- Sanırım onunla bağlantı kurmamın zamanıdır.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.
She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college.
- Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.
Have you ever thought about donating your organs after you die?
- Öldükten sonra hiç organlarınızı bağışlamayı düşündünüz mü?
Depending on where you sit, you might not be able to see the stage.
- Nerede oturduğuna bağlı olarak sahneyi göremeyebilirsin.
Depending on the case; sometimes it is so, sometimes not.
- Duruma bağlı olarak; bazen öyledir, bazen değildir.
It is often necessary to depend upon others.
- Başkalarına bağlı olmak sık sık gereklidir.
Would you like to exchange links?
- Bağlantıları değiştirmek ister misin?
You were shouting at her and I don't like that.
- Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.
Sami used a ligature to strangle Layla.
- Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.
I tore a ligament in my knee and had to have surgery.
- Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.
Tendons and ligaments are more fragile than you might think.
- Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.
Push buttons are a practical fastener for children's clothes.
- İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.
Depending on where you sit, you might not be able to see the stage.
- Nerede oturduğuna bağlı olarak sahneyi göremeyebilirsin.
I might be willing to help, depending on what you want me to do.
- Benden ne yapmamı istediğinize bağlı olarak, yardımcı olmak için istekli olabilirim.