bağa

listen to the pronunciation of bağa
Turkish - English
tortoiseshell
tortoiseshell, made of tortoiseshell
tortoise shell
prov. turtle
bush
(Hayvan Bilim, Zooloji) shield
(Sigorta) ring
liner
bağ
connection

You should cut off your connections with that group. - O grupla bağlantıları kesmelisin.

With your connections, you should be able to find a job for Tom. - Bağlantıların ile, Tom için bir iş bulabilmelisin.

bağ
link

Tom linked to my website from his blog. - Tom bloğundan benim siteme bağlandı.

It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism. - ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.

bağ
{i} vineyard
bağ
bond

The two friends have formed a deep bond of friendship. - İki arkadaş derin bir arkadaşlık bağı oluşturdular.

Which is longer, a single bond or a double bond? - Hangisi daha uzun? Bir tek bağ mı yoksa bir çift bağ mı?

bağ
tie

They tied the thief to the tree. - Onlar hırsızı ağaca bağladılar.

We were tied to our decision because we signed the contract. - Sözleşme imzaladığımız için kararımıza bağlıydık.

bağ
{i} relationship
bağ
{i} daughter

Your daughter is a drug addict. - Senin kızın bir uyuşturucu bağımlısı.

The mother tied a ribbon in her daughter's hair. - Anne, kızının saçına bir kurdele bağladı.

bağ
nexus
bağ
tie, cord; bandage; bunch, sheaf; relation, connection; bond; ligament; impediment, restraint
bağ
string

Mother tied up three pencils with a piece of string. - Anne, bir parça iple üç kurşun kalemi bağladı.

He bound the package with a string. - O paketi bir iple bağladı.

bağ
{i} noose
bağ
as
bağ
{i} knot

Tom knotted the rope securely. - Tom ipi güvenli bir biçimde bağladı.

Tom taught me how to tie a square knot. - Tom bana bir kare düğümü nasıl bağlayacağımı öğretti.

bağ
{i} cord

He connected the cord to the machine. - O, kordonu makineye bağladı.

A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord. - Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.

bağ
chain

The prisoner is in chains. - Tutsak zincirle bağlıydı.

All living things are connected in one chain of being. - Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar.

bağ
so
bağ
{i} lace

Excuse me, your laces are untied. - Affedersiniz, bağcıklarınız çözülmüş.

Tom bought new laces for his shoes. - Tom ayakkabıları için yeni bağcıklar aldı.

bağ
contact

Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident. - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

I think it's time for me to contact her. - Sanırım onunla bağlantı kurmamın zamanıdır.

bağ
(Bilgisayar,Teknik) connector
bağ
(Bilgisayar) hyperlink
bağ
(Biyoloji) isthmus
bağ
restraint
bağ
interconnect

Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected. - Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.

Everything is interconnected. - Her şey birbirine bağlıdır.

bağ
couple
bağ
(Askeri) ammunition clip
bağ
though

Have you ever thought about donating your organs after you die? - Öldükten sonra hiç organlarınızı bağışlamayı düşündünüz mü?

She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college. - Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.

bağ
(İnşaat) anchorage
bağ
like

This is like fighting someone with one arm tied behind your back. - Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.

Would you like to exchange links? - Bağlantıları değiştirmek ister misin?

bağ
ligature

Sami used a ligature to strangle Layla. - Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.

bağ
ligament

He tore his ligament. - O, bağ dokusunu yırttı.

I tore a ligament in my knee and had to have surgery. - Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.

bağ
brace
bağ
fastener

Push buttons are a practical fastener for children's clothes. - İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.

bağ
yoke
bağ
correlate
bağ
fascia
bağ
copulation
bağ
desmo
bağ
noose; relation
bağ
bandage
bağ
fastening
bağ
vinculum
bağ
binder
bağ
connexion
bağ
linkup
bağ
poet. garden; orchard
bağ
copula
bağ
alliance
bağ
header
bağ
linkage
bağ
trabecula
bağ
{i} relation

Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation. - En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.

bağ
{f} binding

This agreement is binding on all parties. - Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.

This agreement is binding on all of us. - Bu anlaşma hepimizi bağlıyor.

bağ
whether

Whether you pick the Lions or Tigers to win, the result will be a toss-up because both teams are equally strong. - Kazanmak için ister Lions'ları ister Tiger'ları seç, sonucu şansa bağlıdır. Çünkü her iki takım eşit olarak güçlüdür.

Your success depends on whether you pass the STEP examination or not. - Sizin başarınız STEP sınavını geçip geçmemenize bağlıdır.

bağ
bridle
bağ
{i} truss
bağ
till
bağ
coupling
bağ
while

We were cut off while talking on the telephone. - Biz telefonda konuşurken bağlantı kesildi.

For a while, I was really addicted to cola and drank it every day. - Bir süredir kola bağımlısı oldum ve onu her gün içtim.

bağ
neither
bağ
whereas
bağ
whence
bağ
hitch

He hitched the caravan to his car. - O, karavanı arabasına bağladı.

Tom tied his horse to the hitching post. - Tom atını bağlama direğine bağladı.

bağ
fasten

Please fasten your seat belt. - Lütfen emniyet kemerinizi bağlayın.

She advised him to fasten his seat belt. - O ona emniyet kemerini bağlamasını tavsiye etti.

bağ
beginnings
bağ
lest
bağ
than

Thank you for the link. - Bağlantı için teşekkürler.

On Children's Day, more than 50 bicycles were donated. - Çocuklar Günü'nde 50'den fazla bisiklet bağışlandı.

bağ
{i} bonding
bağ
syndesmo
destursuz bağa gireni sopa ile kovarlar
(Atasözü) Intruders are not welcomed
Turkish - Turkish
Kurbağa
Kaplumbağa
Kamlumbağa kabuğu
Ur
Kaplumbağa kabuğu
Kaplumbağa kabuğundan yapılmış veya bu kabuğu andırır biçimde olan
iki kulplu bir çeşit kahve tepsisi
Deniz kaplumbağasının kabuğu
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) f. Büyük bahçe. Bostan
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asması
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asmaları bulunan yer
bağ
Meyve bahçesi
bağ
Bir halat üzerine atılan sağlam, düzgün ve istendiğinde kolayca çözülebilen her türlü düğüm
bağ
Asmalık
bağ
İlgi, ilişki, rabıta
bağ
Sargı
bağ
Bağlam, deste, demet. İlgi, ilişki, rabıta: "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür."- Anayasa
bağ
Nota yazarken yan yana gelen aynı veya farklı değerdeki notaların birbirine bağlanarak çalınacağını belirtmek için yapılan yay biçimindeki işaret. Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası: "Üzümünü ye de bağını sorma."- Atasözü
bağ
Kemikleri birbirine bağlamaya, iç organları yerinde tutmaya yarayan lif demeti
bağ
Bir şeyi başka bir şeye veya birçok şeyi topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel gibi düğümlenebilir nesne
bağ
Bağlam, deste, demet
bağ
üzüm bahçesi
bağ
üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu, üzüm yetiştirilen toprak parçası
bağ
Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası