He has no connection with this affair.
- Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.
With your connections, you should be able to find a job for Tom.
- Bağlantıların ile, Tom için bir iş bulabilmelisin.
Tom linked to my website from his blog.
- Tom bloğundan benim siteme bağlandı.
The events were closely linked.
- Olaylar yakından bağlantılı idi.
The two friends have formed a deep bond of friendship.
- İki arkadaş derin bir arkadaşlık bağı oluşturdular.
There is a strong bond between the brothers.
- Erkek kardeşler arasında güçlü bir bağ vardır.
He demanded that the savage dog be kept tied up.
- O, vahşi köpeğin bağlı tutulmasını istedi.
We were tied to our decision because we signed the contract.
- Sözleşme imzaladığımız için kararımıza bağlıydık.
Your daughter is a drug addict.
- Senin kızın bir uyuşturucu bağımlısı.
The mother tied a ribbon in her daughter's hair.
- Anne, kızının saçına bir kurdele bağladı.
He bound the package with a string.
- O paketi bir iple bağladı.
Tom attached the string to the kite.
- Tom ipi uçurtmaya bağladı.
I can't tie a very good knot.
- Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.
Tom knotted the rope securely.
- Tom ipi güvenli bir biçimde bağladı.
A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord.
- Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.
He connected the cord to the machine.
- O, kordonu makineye bağladı.
A chain is made up of many links.
- Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.
All living things are connected in one chain of being.
- Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar.
Tom bought new laces for his shoes.
- Tom ayakkabıları için yeni bağcıklar aldı.
Mary laced up her boots.
- Mary çizmelerini bağladı.
He comes into contact with all kinds of people.
- Her türlü insanla bağlantı kurar.
How did you make contact?
- Nasıl bağlantı kurdun?
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.
Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident.
- Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.
Have you ever thought about donating your organs after you die?
- Öldükten sonra hiç organlarınızı bağışlamayı düşündünüz mü?
You were shouting at her and I don't like that.
- Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.
Would you like to exchange links?
- Bağlantıları değiştirmek ister misin?
Sami used a ligature to strangle Layla.
- Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.
Tendons and ligaments are more fragile than you might think.
- Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.
I tore a ligament in my knee and had to have surgery.
- Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.
Push buttons are a practical fastener for children's clothes.
- İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.
Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
- En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant.
- Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.
This agreement is binding on all of us.
- Bu anlaşma hepimizi bağlıyor.
Whether you pick the Lions or Tigers to win, the result will be a toss-up because both teams are equally strong.
- Kazanmak için ister Lions'ları ister Tiger'ları seç, sonucu şansa bağlıdır. Çünkü her iki takım eşit olarak güçlüdür.
Whether we go or not depends on the weather.
- Gidip gitmeyeceğimiz havaya bağlı.
Hold this while I tie my shoes.
- Ayakkabılarımı bağlarken bunu tut.
Fasten your seat belt while driving.
- Araba sürerken emniyet kemerini bağla.
Tom tied his horse to the hitching post.
- Tom atını bağlama direğine bağladı.
Mary tied the horses to the hitching post.
- Mary atları bağlama direğine bağladı.
Fasten your seat belt when you drive.
- Araba kullanırken emniyet kemerinizi bağlayın.
She advised him to fasten his seat belt.
- O ona emniyet kemerini bağlamasını tavsiye etti.
Thank you for the donation.
- Bağış için teşekkürler.
On Children's Day, more than 50 bicycles were donated.
- Çocuklar Günü'nde 50'den fazla bisiklet bağışlandı.