bağı

listen to the pronunciation of bağı
Turkish - English
spell, charm
spell
charm
bağ
connection

With your connections, you should be able to find a job for Tom. - Bağlantıların ile, Tom için bir iş bulabilmelisin.

Why are you telling me about hippos all of the sudden? I don't see the connection between that and your twelve red goldfishes. - Birdebire su aygırlarını bana niçin anlatıyorsun? O ve senin on iki kırmızı akvaryum balığının arasındaki bağlantıyı anlamıyorum.

üzüm bağı
vineyard
bağ
link

It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism. - ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.

A chain is made up of many links. - Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.

bağ
{i} vineyard
bağ
bond

Dan and Linda had a common bond. - Dan ve Linda'nın ortak bir bağı vardı.

There is a strong bond between the brothers. - Erkek kardeşler arasında güçlü bir bağ vardır.

bağ
tie

He demanded that the savage dog be kept tied up. - O, vahşi köpeğin bağlı tutulmasını istedi.

I can't tie a very good knot. - Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.

bağı çözmek
unbind
bağı çözmek
unlink
balıkçı bağı
naut . fisherman's bend
balıkçı bağı
fisherman's bend
baş bağı
1. head band, fillet. 2. (Denizcilik) bow fast, head fast
bağ
{i} relationship
bağ
{i} daughter

Your daughter is a drug addict. - Kızınız bir uyuşturucu bağımlısı.

Mary felt guilty about yelling at her daughter. - Mary onun kızına bağırmakla ilgili kendini suçlu hissetti.

ayak bağı
tie
ayak bağı
hindrance

I'm just a hindrance. - Tam bir ayak bağıyım.

If you're not motivated, go back home. You'll just be a hindrance. - Motive değilsen hemen eve dön. Sadece bir ayak bağı olacaksın.

bağ
nexus
bağ
tie, cord; bandage; bunch, sheaf; relation, connection; bond; ligament; impediment, restraint
bağ
string

Tom attached the string to the kite. - Tom ipi uçurtmaya bağladı.

Mother tied up three pencils with a piece of string. - Anne, bir parça iple üç kurşun kalemi bağladı.

bağ
{i} noose
bağ
as
bağ
{i} knot

I showed Tom how to tie some knots. - Bazı düğümleri nasıl bağlayacağımı Tom'a gösterdim.

I can't tie a very good knot. - Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.

bağ
{i} cord

He connected the cord to the machine. - O, kordonu makineye bağladı.

A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord. - Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.

bağ
chain

A chain is made up of many links. - Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.

The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet. - Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.

bağ
so
bağ
{i} lace

Mary laced up her boots. - Mary çizmelerini bağladı.

Tom tied his shoe laces. - Tom ayakkabı bağlarını bağladı.

kan bağı
blood tie
kan bağı
blood

Have you ever donated blood? - Sen hiç kan bağışladın mı?

I donated blood this afternoon. - Bu öğleden sonra kan bağışladım.

bağ
contact

Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident. - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

How did you make contact? - Nasıl bağlantı kurdun?

bağ
(Bilgisayar,Teknik) connector
bağ
(Bilgisayar) hyperlink
bağ
(Biyoloji) isthmus
bağ
restraint
bağ
interconnect

Everything is interconnected. - Her şey birbirine bağlıdır.

Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected. - Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.

bağ
couple
bağ
(Askeri) ammunition clip
bağ
though

She thought that she could become economically independent from her parents if she went to college. - Eğer üniversiteye gidebilirse ebeveynlerinden ekonomik olarak bağımsız olabileceğini düşündü.

Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident. - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

bağ
(İnşaat) anchorage
boyun bağı
cravat
boyun bağı
(Tekstil) tie
boyun bağı
necktie
denge bağı
(Gıda) tie line
destek bağı
(Çevre) brace
göbek bağı
funiculus
kol bağı
(Askeri) brassard
olta bağı
(Denizbilim) fisherman's knot
sevgi bağı
attachment

I feel a strong attachment to this house. - Bu eve güçlü bir sevgi bağı hissediyorum.

uydu yer bağı
downlink
uydu-yer bağı
(Bilgisayar) downlink
veri bağı
(Bilgisayar) data link
bağ
like

You were shouting at her and I don't like that. - Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.

I like being independent. - Bağımsız olmayı severim.

bağ
ligature

Sami used a ligature to strangle Layla. - Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.

bağ
ligament

I tore a ligament in my knee and had to have surgery. - Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.

He tore his ligament. - O, bağ dokusunu yırttı.

bağ
brace
bağ
fastener

Push buttons are a practical fastener for children's clothes. - İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.

bağ
yoke
aile bağı
Family ties, family bond
aile bağı
Family ties
aile bağı
Family bond
dana bağı
(Spor) (Wrestling) Fireman's carry. The wrestler bends over with the opponent standing to the side of the wrestler. The wrestler then pulls the opponent's arm over his/her farthest shoulder and distributes the wrestler's body over his/her shoulders while having the other hand between and holding onto one of the opponent's legs and stands up. The opponent is draped face-down across the wrestler's shoulders, with the wrestler's arms wrapped around from behind. Then the wrestler slams the opponent over his/her head
illiyet bağı
(Kanun) Line of reasoning
kan bağı
blood tie, consanguinity
kan bağı
proximity of blood
kan bağı
blood relation
nedensellik bağı
(Kanun) Line of reasoning
nedensellik bağı
causality
alın bağı
frontlet
ayak bağı
1. impediment, hindrance, hobble, fetter. 2. person who creates an obligation and responsibility
ayak bağı
hobble
ayak bağı
impediment
ayak bağı
wedlock
ayak bağı
trammel
ayak bağı
tie, a drag on sb
ayak bağı olmak
tie sb down, to encumber
ayak bağı olmak
clip smb.'s wings
bağ
correlate
bağ
fascia
bağ
copulation
bağ
desmo
bağ
noose; relation
bağ
bandage
bağ
fastening
bağ
vinculum
bağ
binder
bağ
connexion
bağ
linkup
bağ
poet. garden; orchard
bağ
copula
bağ
alliance
bağ
header
bağ
linkage
bağ
trabecula
bağ
{i} relation

Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation. - En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.

bağ
{f} binding

It's not legally binding. - O yasal olarak bağlayıcı değil.

This agreement is binding on all of us. - Bu anlaşma hepimizi bağlıyor.

bağ
whether

Your success depends upon whether you work hard or not. - Sizin başarınız, sıkı çalışıp çalışmamanıza bağlıdır.

Whether you pick the Lions or Tigers to win, the result will be a toss-up because both teams are equally strong. - Kazanmak için ister Lions'ları ister Tiger'ları seç, sonucu şansa bağlıdır. Çünkü her iki takım eşit olarak güçlüdür.

bağ
bridle
bağ
{i} truss
bağ
till
bağ
coupling
bağ
while

For a while, I was really addicted to cola and drank it every day. - Bir süredir kola bağımlısı oldum ve onu her gün içtim.

Fasten your seat belt while driving. - Araba sürerken emniyet kemerini bağla.

bağ
neither
bağ
whereas
bağ
whence
bağ
hitch

The horse began to protest as soon as it was hitched to the cart. - At arabaya bağlanır bağlanmaz protesto etmeye başladı.

Tom tied his horse to the hitching post. - Tom atını bağlama direğine bağladı.

bağ
fasten

She advised him to fasten his seat belt. - O ona emniyet kemerini bağlamasını tavsiye etti.

Fasten your seat belt. - Emniyet kemerini bağla.

bağ
beginnings
bağ
lest
bağ
than

On Children's Day, more than 50 bicycles were donated. - Çocuklar Günü'nde 50'den fazla bisiklet bağışlandı.

Thank you for the link. - Bağlantı için teşekkürler.

bağ
{i} bonding
bağ
syndesmo
boyun ense bağı
(Anatomi) cervical posterior ligament
camadan bağı
reef knot
değerlik bağı
valence bond
dizlerinin bağı çözülmek
to become (suddenly) weak in the knees
dizlerinin bağı çözülmek
cower
dizlerinin bağı çözülmek
to give way at the knees
dostluk bağı
cement
düzen bağı
discipline
ekin bağı
(a) sheaf (of grain)
eklem bağı
(Anatomi) sutral ligament
evlilik bağı
yoke of matrimony
evlilik bağı
yoke
evlilik bağı
wedlock
evlilik bağı
double-harness
fişek bağı
cartridge clip
fıtık bağı
truss
fıtık bağı
med. truss
göbek bağı
umbilical cord
göbek bağı
umbilical
göbek bağı
1. infant's bellyband. 2. (Botanik) funicle
göbek bağı
a) umbilical cord b) funicle, funiculus
göbek bağı
navel cord
göbek bağı
funicle
gönül bağı
bonds of love
göz bağı
blindfold

Tom took the blindfold off Mary. - Tom Mary'nin göz bağını aldı.

OK, take your blindfold off. - Tamam, göz bağını çıkar.

haya bağı
supporter
hidrojen bağı
hydrogen bond
hijyenik kadın bağı
sanitary napkin
illiyet bağı
(Kanun) casual connection
iyon bağı
ionic bond
iyon bağı
(Fizik) ionic binding
kablo bağı
tee
kadın bağı
sanitary towel
kadın bağı
sanitary napkin
kan bağı ölçütü
(Hukuk) jus sanguinis
kasık bağı
suspensory bandage
kasık bağı
truss
kasık bağı
suspensory
kazık bağı
clove hitch
kohezyon bağı
cohesive bond
kol bağı
mil . brassard
korse bağı
corset lacing
kropi bağı
figure-of-eight knot
kundak bağı
swathe
matafyon bağı
eyelet knot
pabuç bağı
shoelace
perde bağı
tieback
sadece babadan olan kan bağı
halfblood
saç bağı
bandeau
saç bağı
hair ribbon
ses bağı
diphthong
valans bağı
valence bond
yara bağı
bandage
yoma bağı
hawser bend
çorap bağı
garter
Turkish - Turkish
Büyü, sihir
dana bağı
(Spor) (Güreş) Ayakta güreşirken, bir elle karşı güreşçinin bileğinden tutup, öteki taraftaki dizi yere koyarak, boşta kalan elle bacağını içten kavrayıp gövdesini ense üzerine alma yoluyla basının üzerinden yere atıp çevirme
göz bağı
İllüzyon
illiyet bağı
(Kanun) İlliyet bağı ya da nedensellik bağı, hukuki sonuç ile sonucu ortaya çıkaran olguların arasındaki bağı belirten bir hukuk terimidir. Ortaya çıkan zarar ile failin davranışı (fiil) arasındaki bağlantı olarak tanımlanabilir. Maddi hukukta da ceza hukukunda da, sorumlu tutulabilmek için uygun illiyet bağının varlığı aranır. Böyle bir bağ kurulamıyorsa sorumluluk oluşmaz
nedensellik bağı
(Kanun) İlliyet bağı ya da nedensellik bağı, hukuki sonuç ile sonucu ortaya çıkaran olguların arasındaki bağı belirten bir hukuk terimidir. Ortaya çıkan zarar ile failin davranışı (fiil) arasındaki bağlantı olarak tanımlanabilir. Maddi hukukta da ceza hukukunda da, sorumlu tutulabilmek için uygun illiyet bağının varlığı aranır. Böyle bir bağ kurulamıyorsa sorumluluk oluşmaz
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) f. Büyük bahçe. Bostan
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asması
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asmaları bulunan yer
ayak bağı
Bir yere veya bir işe gidilmesine engel olan şey
bağ
Meyve bahçesi
bağ
Bir halat üzerine atılan sağlam, düzgün ve istendiğinde kolayca çözülebilen her türlü düğüm
bağ
Asmalık
bağ
İlgi, ilişki, rabıta
bağ
Sargı
bağ
Bağlam, deste, demet. İlgi, ilişki, rabıta: "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür."- Anayasa
bağ
Nota yazarken yan yana gelen aynı veya farklı değerdeki notaların birbirine bağlanarak çalınacağını belirtmek için yapılan yay biçimindeki işaret. Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası: "Üzümünü ye de bağını sorma."- Atasözü
bağ
Kemikleri birbirine bağlamaya, iç organları yerinde tutmaya yarayan lif demeti
bağ
Bir şeyi başka bir şeye veya birçok şeyi topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel gibi düğümlenebilir nesne
bağ
Bağlam, deste, demet
bağ
üzüm bahçesi
bağ
üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu, üzüm yetiştirilen toprak parçası
bağ
Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası
bel bağı
Bel kemeri
boyun bağı
Gömlek yakasının altından geçirilip süs olarak bağlanan uzun, enlice kumaş parçası
boyun bağı
Kravat
diz bağı
Dizde çorabın tutturulduğu bağ
düzen bağı
Disiplin, düzence
göbek bağı
Yeni doğan çocuğun göbeği kesildikten sonra geri kalan damar örgüsüne (kan gelmemesi için) bağladıkları bağ
göbek bağı
Bir bitkide yumurtacığı yumurtalığın etenesine bağlayan kordon
gönül bağı
Sevgi bağı, duygusal ilişki
göz bağı
El çabukluğu ve ustalıkla gerçekte olmayan bir şeyi oluyor gibi gösterme işi
göz bağı
Aklı ve duyguları yanıltan sebep
kan bağı
Aynı soydan gelme durumu
kasık bağı
Fıtığı içeride tutmak için kullanılan bağ
kol bağı
Kadın bileziği
İLLİYET BAĞI
(Hukuk) Nedensellik bağı; bir neden ile ortaya çıkan sonuç arasında ki bağıntı
bağı
Favorites