büyüttü

listen to the pronunciation of büyüttü
Turkish - English
raised
leavened usually with yeast; "raised bread"
increased especially to abnormal levels; "the raised prices frightened away customers"; "inflated wages"; "an inflated economy"
higher than the surrounding area or surface
{s} elevated, lifted; projecting, bulging outward
above the surround or above the normal position; "a raised design"; "raised eyebrows"
as distinguished from that made with cream of tartar, soda, etc
past of raise
Lifted up; showing above the surroundings; as, raised or embossed metal work
above the surround or above the normal position; "a raised design"; "raised eyebrows" leavened usually with yeast; "raised bread
Leavened; made with leaven, or yeast; used of bread, cake, etc
embellished with a raised pattern created by pressure or embroidery; "brocaded silk"; "an embossed satin"; "embossed leather"; "raised needlework"; "raised metalwork"
See Raise, v
leavened usually with yeast; "raised bread
büyü
magic

In Japanese folklore, bakeneko are cats with magical powers. - Japon folklöründe, bakenekolar büyülü güçleri olan kedilerdir.

The magician's tricks surprised us. - Büyücünün hileleri bizi şaşırttı.

büyü
{i} sorcery

There is sorcery behind this, said a sinister voice coming from the crowd. - Kalabalıktan gelen uğursuz bir ses Bunun arkasında büyücülük var dedi.

büyü
spell

Her beauty cast a spell over him. - Onun güzelliği onu büyüledi.

The spell was broken and the pig turned into a man. - Büyü bozuldu ve domuz, bir adama dönüştü.

büyü
charm

She is a charming woman. - O büyüleyici bir kadındır.

They sat still as if they were charmed by the music. - Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.

büyü
fascination

Studying languages is my biggest fascination and hobby. - Dil öğrenmek benim en büyük tutkum ve hobimdir.

büyü
enchant

Mary's explanations enchanted me and desolated me all at once. - Mary'nin açıklamaları beni büyüledi ve birdenbire beni üzdü.

I'm not enchanting their children. - Ben onların çocuklarını büyülemiyorum.

büyü
occultism
büyü
weird
büyü
conjure
büyü
theurgy
büyü
crescere
büyü
voodoo
büyü
{i} witchcraft

The pentagram is an important symbol in witchcraft. - Beş köşeli yıldız büyücülükte önemli bir semboldür.

She liked to read about witchcraft. - O, büyücülükle ilgili şeyler okumayı seviyordu.

büyü
conjuration
büyü
voodooism
büyü
incantation
büyü
bewitchment
büyü
enchantment
büyü
black art

Tom is a practitioner in the black arts. - Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.

büyü
hex
büyü
grow up

You must not smoke till you grow up. - Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.

When I grow up, I want to be an English teacher. - Büyüyünce, bir İngilizce öğretmeni olmak istiyorum.

büyü
sortilege
büyü
{f} grown up

He is, as it were, a grown up baby. - O, adeta, büyümüş bir bebek.

His children have grown up. - Onun çocukları büyüdü.

büyü
bewitchery
büyü
grow

You must not smoke till you grow up. - Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.

He is going to be a doctor when he grows up. - O, büyüdüğünde doktor olacak.

büyü
spells

This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead. - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.

I don't believe in spells and charms. - Büyülere ve cazibelere inanmıyorum.

büyü
put spell
büyü
hoodoo
büyü
the black art

Tom is a practitioner in the black arts. - Tom bir kara büyü uygulayıcısıdır.

büyü
magic, spell, incantation, sorcery, charm
büyü
(hint) Maya
büyü
glamor

She's a glamorous girl. - O büyüleyici bir kız.

büyü
witchery
büyü
medicine

Grandmother believes that Chinese medicines are the best. - Büyükanne, Çin ilaçlarının en iyi olduğuna inanıyor.

There's a big bottle of aspirin in the medicine cabinet. - Ecza dolabında büyük bir şişe aspirin var.

büyü
romance
büyü
glamour [Brit.]
büyü
obeah
büyü
witching
büyü
{i} glamour
büyü
art

Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life. - Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.

He is such a great artist that we all admire. - O öyle büyük bir sanatçı ki hepimiz ona hayranız.

büyü
burgeon
Turkish - Turkish

Definition of büyüttü in Turkish Turkish dictionary

BÜYÜ
(Osmanlı Dönemi) Cin gibi manevî varlıklar aracılığı ile insan veya başka varlıklar üzerinde etki meydana getirme işi. Dinimiz büyücülerin şerrinden, kötülüklerinden Allah'a sığınmamızı emreder. Müslüman büyücülük yapmaz
büyü
Karşı durulmaz güçlü etki: "Ondan tüten görünmez bir büyünün içinde titriyorum."- Y. Z. Ortaç
büyü
Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlara verilen genel ad, afsun, sihir, füsun, bağı: "Akkız Ana, Hasan'a gönül vermenin bir büyü olduğunu, ne kadar anlatmışsa da kâr etmemiş."- H. E. Adıvar
büyü
Karşı durulmaz güçlü etki
büyüttü
Favorites